Ekrem Kızıltaş

Ekrem Kızıltaş

Devletçilik mi yapsak acaba?..

Devletçilik mi yapsak acaba?..

Dikkat ediyorsunuzdur herhalde; Türkiye-Suriye sınırındaki mayınlı arazi ile ilgili tartışmalarda, sözkonusu arazinin devlet tarafından işletilebileceği ihtimali, nerdeyse hiç gündeme gelmedi.

Geldiyse bile, kaale alınmadı...

Oysa, kimin temizleyeceği bir yana, en azından kim ya da kimler tarafından değerlendirileceği tartışmaları yapılırken, tarımla ilgili bazı devlet kuruluşlarının, ya da bu arazi için kurulabilecek yeni bir kamu işletmesinin, araziyi daha ciddi bir şekilde değerlendirebileceği ve burada Türkiye için daha faydalı işler yapılabileceği akıllara gelebilirdi.

Yıllardır nadasa bırakılmış o bakir topraklarda üniversitelerin tarım fakülteleri ile işbirliği yapılarak, ülkemizin ufkunu da açabilecek şekilde tarım faaliyetleri yapılabilirdi mesela.

Böylelikle yabancılara verilecekti, yok verilmeyecekti tartışmaları ile de uğraşmazdık...

Böyle bir ihtimal, akıllara gelmedi, çünkü devir özelleştirme devri.

Devletin neleri yapıp neleri yapmayacağı hususunda değişik fikirler var ve bunun geldiği nokta; 'devlet kâr getiren işler yapmamalı' şeklinde sanki.

Oysa özelleştirme denilen şey, hususiyetle de yabancılar işin içine girdiği zaman, devletin sosyal niteliğini berhava edebilecek ciddi bir tehlike halini alabilme ihtimaliyle malul.

Özel sektör dediğimiz kesim açısından en önemli şey 'mümkün olan en yüksek düzeyde kâr'dır çünkü.

Mümkün olan en yüksek düzeyde kâr demek ise; işçilerin, en yüksek verim sağlayabilecek ve en az ücret alacakları şekilde çalıştırılmaları; sağlık, çevre ve benzeri mevzuların olabildiği kadar ihmal edilmesi... gibi esaslar içerir.

Yani özel şirketin beklentisi, çevrenin ve sosyal hayatın sağlıklı bir şekilde devamından çok, para dolu kasalardır...

Teorik olarak farklı şeyler söylense de, bu böyledir.

Dünya üzerinde ve ülkemizde, şu ana kadar gerçekleştirilen uygulamalar, özelleştirme denilen şeyin teorisi ile pratiği arasında derin uçurumlar olduğunu ortaya koymuş durumda.

Üretim, istihdam ve ticaret açısından önemli işlevleri olan birçok kuruluşun özelleştirildikten sonra yok olup gitmekten kurtulamamış olması, mekanizmanın nasıl çalıştığının acı örnekleri.

Kamu yani devlet kuruluşlarının bir bir elden çıkartıldığı ve bunun ciddi bir başarı sayıldığı bir dönemde, 'devletçilik' konusunu gündeme getirmeye çalışmak, anlamsız gözükebilir.

Derdimiz özel sektör düşmanlığı filan da değil, tabii.

Kamu kuruluşlarının, KİT'lerin yani, yanlış yönetim ve siyasetin amansız baskıları yüzünden, uzunca bir süre ekonomimiz açısından ciddi birer 'kara delik' oluşturduklarını da unutmuş değiliz.

Halen devam etmekte olan ekonomik sıkıntılarımızın en azından bir kısmının hâlâ o kara deliklerin verdiği zararın izalesiyle alakalı olduğunu da, söyleyebiliriz.

Ama topar-topar denilebilecek bir şekilde elden çıkarılan bu kuruluşların ıslah edilmek suretiyle devamları, mümkün müydü değil miydi, ciddi bir tartışma konusu idi aslında.

'Çağın gereği' diye yutturulan 'özelleştirme' furyasının ve özellikle de uygulamadaki anlayışın, kısa vadede -borçlarımızın faizlerini ödeme açısından- iyi olduğunu düşünsek bile, orta ve uzun vadede nasıl sonuçlar doğuracağını, -hâlâ- bilmiyoruz.

Hazır şu mayınlı arazi mevzuu gündemde ve çıkarılan kanun da, iktidar mensupları da dahil, kimsenin içine tam olarak sinmemişken, devletçilik konusunu tekrardan gündeme getirsek, nasıl olur?..

Suriye sınırındaki o 216 bin dönüm arazi, devletçiliğin düzgün bir şekilde nasıl yapılabileceği hususunda güzel bir deneme olur belki de...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ekrem Kızıltaş Arşivi