R. Özdenören

R. Özdenören

Çelik ışıltısı

Çelik ışıltısı

O nasıl bir maviydi? İnsanın en sevdiği birinin beklenmedik bir anda devinimsizliğe gömülmesine razı olabilmesi katlanılabilir bir durum mudur?

Hastane koridorlarında başlayan bir koşuşturmacayla nasıl baş edilebilir?

Hayır, bu, yaşın getirdiği bir duygusallık değil: ben daha küçücük yaşlarımda bile, ayrıldığım insanlara özlem duyardım. Onlara çabucak alışırdım. Bir kez alışınca da onlardan kopmak istemezdim. İnsanlardan ayrıldıkça, onları unutmamak için dış kapının pervazına, evin orasındaki burasındaki direklerine birer çentik atardım. Sonradan aynı yöntemi başka amaçlar uğruna da kullandığım için hangi çentiği niçin attığımı unuttuğum olurdu. Bildiğim tek şey, o çentiğin, oraya bir şeyi unutmamak için attığımdı.

İnsan, sevdiği birinden nasıl ayrılabilirdi! Ama hayatın kaçınılmazları arasında bu tür ayrılıkların varbulunduğunu deneyimleyerek öğrenmiş bulunuyordum. Ortaokul son sınıftayken, o okulun İngilizce öğretmeni yoktu. Biz, iki arkadaş, o okula ve o sınıfa dışardan gelmiş iki memur çocuğu idik. İngilizce öğretmeni olmadığı için yabancı dil dersinden muaf tutulmuştuk. Böylece Fransızca derslerinin olduğu saatlerde biz, ikimiz, sınıftan çıkartılırdık. Bahçede veya koridorda gezinerek sohbet ederdik. Birbirimize alışmıştık. Sanırım, bir süre sonra o da benim gibi, her dersin Fransızca olmasını istemeye başlamıştı. Nelerden konuşurduk, şimdi anımsamıyorum. Anımsadığım tek şey, birbirimizi dinlemenin bize haz verdiği idi. Bir de, onunla tarih çalışırken, bana daima hiç görmediğim Tuna'yı, Tuna'nın mavisini anımsatmasıydı. Yıl çabuk geçti. O kentte lise olmadığından, üstelik babalarımızın tayini başka yerlere çıktığından veya emekliye ayrıldıklarından, biz de eninde sonunda ayrılmak mecburiyetiyle karşılaşacaktık. Ve öyle oldu. Fakat esef ki, vah esef ki, ben o kentte, bu ayrılığa atılacak çentik için bir ağaç, bir pencere pervazı bulamayacaktım. çünkü hangi ağacı, hangi direği, hangi duvar yüzeyini çentik atmak için gözüme kestirsem, biliyordum ki, o direği, o işaretli ağacı arkamda bırakacaktım. O zaman aklıma, daha önce düşünemediğim bir hinlik geldi: bu çentiği belleğime kazıyacaktım! Yıllar sonra, aşkın belki de böyle bir şey olduğunu, birine bir çentik atma işlemi olduğunu düşünmemde bu deneyimimin payı olabileceği şaşılası değil…

Böylece çocukluk arkadaşlıklarımı, sevgilerimi, sevdalarımı belleğimin çentiklerinde gezinerek bulabiliyorum. Yalnızca ayrılık ânlarının betimlemesi mi gizli belleğimin çentiklerinde ve oyuklarında duran?.. Hayır aşklarımıza ilişkin ânları ve dünyamızın bütün köşe bucağında onları aramaya, anmaya, bulmaya, bulma çabası göstermeye sıvanmış çaba da gizli değil midir dersin o izbe köşelerde?

Bu yüzden gözümün önünden bir şimşek parıltısıyla geçen o mavi ışıltıyı unutamıyorum. O ışıltı, benim ilk gençliğimde geçirdiğim trafik kazasının imgesi olduğu gibi, ilk mutluluğumun ve ilk hüsranımın da imgesi olarak, belleğimden durmadan geçiyor. Periyotlarını bazen sıklaştırarak, bazen ara vererek…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
R. Özdenören Arşivi