Gazze’nin İmarı Konferansı
Geçtiğimiz iki gün (17-18 Haziran Çarşamba ve Perşembe) İstanbul’da yine Filistin’le ilgili önemli bir uluslararası toplantı düzenlendi. Gazze’nin İmarı Konferansı adlı bu toplantı daha çok Türkiye’nin dışından ve içinden iştirak eden iş adamlarına yönelikti. Konferansın konusu işgal devletinin saldırısında tahrip edilen Gazze’nin yeniden imarı için hazırlanan projelerin görüşülmesi ve bu projelere iş adamları, şirketler ve hayır kurumları arasından sponsor bulunmasıydı. Bir iş adamı olmamakla birlikte ben de Filistin’le ilgili gelişmeleri takip eden bir gazeteci olarak davet edildim ve izlemeye çalıştım. Bu vesileyle bugünkü ve müteakip yazımda söz konusu toplantıdan söz edeceğim. Fakat başlangıçta meselenin ana düğümünü teşkil ettiğini düşündüğüm bir konu üzerinde biraz genişçe durmak istiyorum.
Siyonist işgal devletinin Gazze’ye yönelik 23 günlük insanlık dışı saldırısında bölge büyük bir sarsıntı geçirdi. Gazze halkı bu vahşi saldırıya sabır ve kararlılıkla karşı durarak, teslim olmayı reddetti. Bu halkın onurunu ve haklarını savunan direniş güçleri azimle mücadele ederek işgalcilerin planlarını gerçekleştirmelerini engellediler. Fakat şu bir gerçek ki bu vahşi saldırı yüzünden Gazze yüksek şiddette bir deprem felaketinin sebep olabileceği kadar büyük bir yıkım yaşadı. Beş bin ev tamamen yerle bir edildi. En az 17 bin ev zarar gördü. Yüzlerce sosyal kurum, cami, resmi bina, fabrika ve iş yeri tahrip oldu. Altyapı hizmetleri işlemez hale geldi. Sağlık kurumları kasten ve öncelikle hedef alındığı için sağlık sektörü birinci derecede zarar görenler arasında yer aldı.
Bir bölge deprem veya herhangi bir doğal felaket yüzünden böyle bir sarsıntı geçirmiş olsaydı bütün dünyadaki insanî yardım kuruluşları harekete geçerdi. Fakat işgal devletinin saldırısı yüzünden bu felaket yaşandığında, kundaktaki bebeğinden yatalak hastasına, bütün herkes “cezalandırılmış” muamelesi görüyor. Bazı yardım kuruluşları el uzatmaya çalışsa da yıkılmış, tahrip edilmiş binaların inşa edilmesini, evsiz kalıp çadırlarda veya arazide hayatlarını sürdürmek zorunda kalmış ailelerin yeniden ev ortamına kavuşturulmasını sağlayacak malzemenin sokulmasına karşı ambargo engeli devam ediyor.
Aslında bu ambargonun devam edebilmesinin tek sebebi işgal devletinin dayatması ve Uluslararası Siyonizmin hâkim güçler nezdindeki lobi faaliyetleri değil. Ne yazık ki işgal devleti için tampon güç vazifesi gören kukla yönetimler ve herkesin bildiği gibi özellikle Mısır rejimi sayesinde bu ambargo böylesine katı bir şekilde devam edebiliyor.
Mısır rejiminin Siyonist işgal devleti hesabına bu ambargoyu uygulamasının hiçbir gerekçesi ve tutanağı bulunmamaktadır. Artık kendisinin de bu uygulamanın içinde olduğu, bu yüzden ambargoyu bütün katılığıyla sürdürdüğü iyice gün yüzüne çıkmıştır. Fakat burada bizim de eksiğimiz olduğunu düşünüyorum. Ambargo duvarlarını hâlâ aşılmaz ve yıkılmaz olarak gördüğümüz için zorlamıyoruz. Bilindiği üzere Gazze halkı, bir açık hava hapishanesine kapatılmış olmasına rağmen duvarı içeriden zorladı ve yıkılabileceğini bütün dünya Müslümanlarına hatta tüm insanlığa gösterdi. Artık devamını dışarıdaki mümin kardeşlerinden ve vicdan sahiplerinden bekliyor. Bizim bunu başarabilmemiz için önce o duvarları gözümüzde yıkabilmemiz ve yıkılabilir olduğuna kesin bir şekilde inanmamız gerekiyor.
Gazze’nin İmarı Konferansı’nda gündeme getirilen projelerin hayata geçirilmesi konusunda da sürekli “kapılar açıldığında...” ön şartının zikredilmesi dikkatimi çekti. “Kapılar açılmadıkça bir çivi bile sokulamıyor, mecburen bu ön şartı zikretmek gerekiyor” şeklinde açıklama yapılması elbette mantıklı olacaktır. Ama kapıları bizim biraz daha fazla zorlamamız gerekiyor. Ben oraya katılanların kapıları zorlamadıklarını iddia etmiyorum. Fakat bunun için güçleri birleştirmeli, Gazze’yi açık hava hapishanesine çevirenlerin kapılarına da gardiyan olarak kimleri diktiklerini artık iyi teşhis etmeli ve kapıları da ona göre zorlamalıyız. En önemlisi ise o duvarların yıkılabilir, o kapıların açılabilir olduğu konusunda kanaatlerimizi güçlendirmemizdir. Söylediklerimizi sadece iş çevresinden veya hayır kurumlarından bekleyemeyiz. Güçleri birleştirmeliyiz ki bunun örneğini de Gazze halkı ortaya koydu.
Birileri hâlâ gardiyanlıkta ısrar etme cesareti gösterebiliyorsa başkaları onu bu çirkin işinden dolayı ayıplamaktan bile çekindikleri için.
Konferanstan aldığım bazı notları inşallah müteakip yazıda aktarmaya çalışacağım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.