Meş’al’in konuşmasından notlar
Filistin İslâmî Direniş Hareketi Siyasi Birim Başkanı Halid Meş’al’in Şam’da yaptığı konuşmadan daha önce kısaca söz etmiş ve verdiği bazı mesajlar hakkında müstakil bir yazı yazacağımızı belirtmiştik. Bugün bazı mesajları çok kısa notlarla sizlere aktarmak istiyoruz. Konuşma bayağı uzun olduğundan verdiği mesajların tümünü kısa notlarla da olsa aktarma imkânımız yok. O yüzden seçmeler yapmak zorundayız.
Meş’al’in konuşması, öncelikle ABD Başkanı Obama’nın Kahire konuşmasında Filistin meselesiyle ilgili vurguladığı hususlar ve ardından işgal devleti başbakanı Netanyahu’nun konuşmasında söz ettikleri hakkında Filistin direnişinin ve özellikle Hamas’ın tavrını dünya kamuoyuna açıklama amacı taşıyordu. Bu arada yeni gelişmeler ve gündeme gelen iddialar hakkında tutumlarını derli toplu bir şekilde ortaya koymayı amaçlıyordu.
Meş’al, Obama ile birlikte ABD’nin söyleminde bir değişiklik olduğunu belirterek, bunu olumlu gördüklerini ve takdir ettiklerini, fakat önemli olanın söylemdeki değişikliğin uygulamaya geçirilmesi olduğunu dile getirdi. Meş’al, üsluptaki değişikliğin de yeterli ve dengeli olmadığına, Obama’nın Yahudilerin Avrupa’da çektikleri eziyetlerden üstüne basa basa söz etmesine rağmen Filistin halkının Siyonist işgal karşısında yıllardan beri çektiği eziyetleri atladığına, sözünü bile etmediğine dikkat çekti.
Nazi katliamı ve antisemitizm zulmüne maruz kalan Yahudilerin yurt edinme haklarının olduğu yönünde Obama’nın sarf ettiği sözlere karşı Meş’al de, bizim konuyla ilgili yorumumuzda dikkat çektiğimiz hususu dile getirdi ve “Obama başkasının yurdunu çalarak vatansızlara vatan bulmakta adalet mi arıyor?” sorusunu sordu.
Meş’al, Obama’nın Batı Yaka’da Yahudi yerleşim birimleri inşaatının durdurulması talebinin de olumlu olduğunu fakat yeni bir şey olmadığını, daha önce de benzer taleplerde bulunulduğunu ama üzerinde durulmadığını, dolayısıyla işgal devletinin bu tür açıklamaları dikkate almadan inşaatları sürdürdüğünü ifade etti. Obama’nın konuşmasından sonra Netanyahu’nun bir konuşma yaparak yerleşim birimleri inşaatının devam edeceğini bildirmesine rağmen ABD ve Avrupa’dan bir tepki gelmediğini hatırlatarak, bunun da, Obama’nın talebinin sözden ibaret kaldığını, fiiliyatta üzerinde durulması niyetinin olmadığını gösterdiğine dikkat çekti.
Meş’al, işgal devletinin inatçı tutumunda Batı’nın, ABD ve Avrupa’nın büyük bir sorumluluk yüklendiğini, onların cesaret vermesinden, desteklemesinden dolayı bu derece inatçı, cüretkâr davranabildiğini, her türlü çözümün önünde engel teşkil eden tavrında ayak direme cesareti gösterebildiğini dile getirdi.
Meş’al, Netanyahu’nun gündeme getirdiği “Filistin devleti” formülünü kabul etmelerinin mümkün olmadığını, tamamen işgal devletine bağımlı, askersiz, silahsız, kendi savunma imkânlarından yoksun, sembolik bir devletin Filistin devleti olamayacağını hatırlattı. Netanyahu’nun ısrarla üzerinde durduğu “İsrail’in Yahudiliği” dayatmasını da kesinlikle kabul etmeyeceklerini söyledi.
Bölgede sükûnet, Filistinliler açısından güven ve uzun vadeli bir ateşkesle 4 Haziran 1967 sınırlarında bir Filistin devletinin kurulmasını kabul edebileceklerini, ama devlet karşılığında da olsa İsrail işgalinin meşrulaştırılması gibi bir önceliklerinin olmadığını, böyle bir şeyin pazarlığına da yanaşmayacaklarını ifade etti. Meş’al konuşmasında İsrail’in gölgesinde ve onun hesabına yapılacak masa başı görüşmelerden herhangi bir şey beklemediklerini dile getirerek, Filistin halkının hayaller satın almayacağının bilinmesini istedi.
Yurtlarından çıkarılmış Filistinli mültecilerin dönüş haklarından asla vazgeçmeyeceklerini hatırlatan Meş’al, son mülteci yurduna dönünceye kadar bu mücadelenin sona ermeyeceğine dikkat çekti.
İşgale karşı direnişin Filistin halkının meşru hakkı olduğunu vurgulayan Meş’al, yurtlarının askerî şiddetle işgal edilmesinden dolayı direnişe başvuran daha başka halkların meşru mücadelelerinden de örnekler verdi. Bu direnişin bir siyasi kavga değil, gayri meşru işgale son verme amacı taşıyan haklı mücadele olduğunu hatırlattı.
Filistinlilerin aralarındaki ihtilafın sona erdirilmesinin ve iç uzlaşmanın sağlanmasının bir zaruret olduğunu, kendilerinin bu sebeple diyalog için açılan tüm kapıları kullandıklarını, bütün fırsatları değerlendirdiklerini ifade eden Meş’al, diyaloğun önünde duran en önemli engelin Batı Yaka’daki siyasi tutukluların serbest bırakılmamasındaki ısrar olduğunu dile getirdi.
Söylenenlerin hepsi bu kadar değil elbette. Ama şimdilik bunları aktarmakla yetinmek zorundayız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.