Kadın: Tarihte ve günümüzde mazlum… İnsani haklarından mahrum̷

Kadın: Tarihte ve günümüzde mazlum… İnsani haklarından mahrum̷

Tarihte kadının konumu, doğuştan sahip olduğu haklarını kullanabilme noktasında pek de parlak değildir. Özellikle İslam dininin gönderilişinden önce ki dönemlerde bu durum çok daha vahimdir. Çağımızda kadın haklarını kısıtlayan ve onu aşağılamayı sürdüren bu tutum ve davranışlar da maalesef İslam öncesi tutum ve anlayışların bir devamı olarak düşünülebilir. Çünkü kadına bakış, ona karşı tutum ve davranış eskisinden pek farksızdır. Aslında kadını bir zamanlar insan bile saymayan barbar bir zihniyetin devamının ayni milletlerin torunlarında görülmesi pek de garipsenecek bir şey değildir. Garipsenen durum, kadına her türlü haklarını veren İslam’ın bünyesi içinden, Batı yanlısı olan bir kesimin o eski anlayışa yeniden sahip çıkmasıdır. Batılıların örneğin başörtüsünü yasaklamaları bana göre garipsenecek bir şey değildir. Zira onlar kadına üniversitede okuma hakkını ancak 213 sene önce 1892 yılında verebilmiştir. İsviçre’nin Zurih kentinde ki bir üniversite’ye kaydolan iki kız öğrenci büyük bir direniş ile karşılaşınca kanlı olaylar çıktı. Fakat o gün ki şartlarda kahramanca direnen kadın kesin zafere ulaşmış ve üniversitede okuma hakkını elde etmiştir. Batıda kadın işte ancak anılan tarihten itibaren yüksel tahsil yapma ve diplomasını kullanma imkânını elde edebilmiştir. Yani yaklaşık iki asır öncesine kadar kadının okumasını uygun görmeyen, onu erkeklere hizmet etmek için yaratılmış bir varlık olarak gören bir dünyada böyle anlayışların devam etmesi ve olumsuz bir tutumun sergilenmesi bana normal gelmektedir. Asıl normal olmayan, kadına dini, sosyal, siyasal ve ekonomik birçok haklarını tanıyan İslam dünyasında kelimenin tam anlamı ile geriye gidişi yansıtan talihsiz olaylardır.

Asıl garip olanı bu yapılanların ilericilik, çağdaşlık ve medeniyet adına yapılmış olmasıdır. Kadını inandığı gibi yaşamaktan ve okumak gibi kutsal bir görevi yerine getirmekten engellemenin medeniyet, çağdaşlık ve ilericilikle ne alakası vardır. Batılılar medeniyeti bizden öğrenmiş kimselerdir. Biz tarih içinde farklı din mensuplarının okumaları önünde hiçbir engel koymadık, onları dini inançları ile baş başa bıraktık. İnanca müdahale,  şiddet ve hiddet öteden beri İslam dünyasına hep Batı’dan gelmiştir. İslam dünyasında bundan önce hiç görülmeyen terör, terörist devletlerin tepkisi olarak doğmuştur. Batılılar eğer devlet terörünü bırakırlarsa ortada terör diye bir şey kalmaz. Güneydoğuya terörü Batı getirmemiş midir? Kanaatimce insanları rahatsız eden, dolayısıyla huzursuz kılan olaylar ve anlayışlar hep Batı’dan gelmiştir. Sigara, uyuşturucu, satanizm, alkolizm belası hep Batı’dan gelmiştir. ADS gibi öldürücü olan hastalık da yine Batı’dan gelmiştir; terör Batıdan gelmiştir. Teröristlerin elebaşları Batıda yetişen insanlardan çıkmıştır.

Başörtüsü ve kıyafet sınırlaması yine Batı’dan ve Batıcılardan gelmiştir. Bunun sebebi İslam dünyasında mili birlik ve bütünlüğü parçalamak, milli şevki kırmak, bilimin ve tekniğin gelişmesini önleyerek Müslümanları bir birine düşürmektir. Yoksa 1000 yıldan bu yana başı örtülü olarak yaşayan Müslüman kadın, birden bire bu asırda mı tehlikeli hale gelmiştir? Başını açınca kadının kafasının içi değişiyor mu? Hayır. Farklı düşünmesi kadını bu hakkından mahrum etmemelidir. Çünkü başörtüsü sorunu olmayan erkeklerde okuma ve öğrenme problemi olmamaktadır. Oysa bunlar da farklı siyasi görüşlere sahip olabilmektedirler. Burada izlenen politika ne kadarına engel olursak kârdır politikası olsa gerektir. Ancak dikkat edilirse fıtratı gereği tarihten bu yana haklarından mahrum kılınanların hep kadınlar olmasıdır. Kanaatimizce bu bir Batı zihniyetidir. Amaç, tehlikeler yaratarak toplumu öcülerle meşgul etmek, dolayısıyla gelişme, değişme ve kalkınma gerçeğini dikkatlerden uzaklaştırarak Müslümanların güçsüz kalmasını sağlamak ve meydanı boş bırakmaktır… Bir devlet bir asra yakın zamandan beri gücünü bir bez parçasından ibaret örtü ile mücadeleye tahsis ederse, toplumun kalkınması için, bilginin gelişmesi için, düşüncenin bolca üretilmesi için geride zaman kalır mı? Nitekim kalmamıştır ve Batılıların istedikleri olmuştur. Yerinde sayan ve sürekli iç bünyesi ile mücadele eden bir toplum oluşmuştur. Müslümanların bir birleri ile çatışmakla meşgul olduğu bir alanda artık yabancılar istedikleri gibi at oynatabilmektedirler. İslam dünyasında Müslümanlar bir birleri ile uğraşmasalardı, hiç şüphe yok ki, kafalarını toparlayıp, güçlerini ve enerjilerini bir araya getirip silah ve teknolojik kuvvet elde ederler, ekonomik güce sahip olurlardı. Medeniyet yarışında ilerde olmanın yolu bundan başkası değildir. Devlet yetkilileri vatandaşların şevkini kırmamalı, aksine teşvik ederek beyin gücünün en üst düzeyde kullanılmasını sağlamalıdırlar. Şekilciliğe takılarak kabiliyetleri yok etmek çıkmaz yoldur.

Burada âcizane bir önerimiz olacaktır. Çağımızda Batılıların hâkim olduğu, hatta iliklerimize kadar nüfuz ettikleri bir hayatı yaşıyoruz. Onların mikroplarından tamamıyla arınmamız çok zor görünmektedir. Bu sebeple niyetlerimizi halis kılıp onların bu emellerini boşa çıkaracak bir metotla ilerlemeye ibadet aşkıyla devam etmeli, bir birimizle değil, esas hedefimiz olan gelişme ve kalkınma ile uğraşmalıyız, onları memnun kılacak tutum ve davranışlardan uzak olmalıyız. Bilmeliyiz ki bunu yapmak da büyük bir cihattır. Kalkınıp zamanı gelince özgür biçimde hem din hem de dünyamızı yaşayacağımız bir ortamı şimdiden sabırla, azimle hazırlamalıyız.

Bu cihadın en önemli kısmı hanımlara düşüyor. Her alanda bilgi sahibi olmak, İslam’ı daha iyi ve doğru anlamak, daha iyi anlatmak ve kadına doğuştan sahip olduğu haklarının verilmesinin önünde ki engelleri kaldırmak için çaba harcamak gerekir. Aslında bu konu Atatürk tarafından çok net çizgilerle çözülmüştür. Fakat Atatürk ile devlet arasına giren engeller onun düşüncelerinin bilinmesine ve yayılmasına da maalesef engel olmaktadır.

Atatürk şöyle diyor: “Eğer kadınlarımız şer’in (Dinin) tavsiye ettiği ve dinin emrettiği bir kıyafetle, faziletin icap ettirdiği tavr-u hareketle (Hareket tarzı ile) içimizde bulunur, milletin ilim, sanat, içtimaiyat hareketlerine iştirak ederse bu hali emin olunuz; milletin en mütassıbı (en bağnaz kişisi) dahi takdirden men-i nefs edemez (kendini alamaz)...”;
“Şunu ilave edeyim ki, kadınlık meselesinde şekil ve kıyafet-i zahiriye (dış görünüş) ikinci derecededir. Asıl mücadele sahası, kadınlarımız için şekilde ve kıyafette muvaffakıyetten ziyade, asıl muzaffer olunması lazımgelen saha nur ile, irfan ile, fazilet-i hakikiye ile tezeyyün ve tecehhüz etmektir. (süslenerek hazırlanmaktır).”(Atatürk, Atatük D.T.Y.K.Atatürk Kültür Merkezi, Yayını, s.722-723)

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi