Din görevlisinin misyonu

Din görevlisinin misyonu

Din görevlisinin sembolleşen adı imam’dır. İmam önder demektir. İlk imam Aziz Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (SAV) idi. O, gerçekten insanlığın imamı idi. Mescitte imam, toplumda imam, orduda imam, siyasette imamdı. Onun misyonu, çok ağır, ağır olduğu kadar da şerefli idi.

Din görevlisi tabirini sadece bugünün Müslümanlarının anlamaları için kullanmak durumundayız. Yoksa, aslında dinimize göre böyle bir sınıftan söz etmek mümkün değildir. Toplumun önüne geçmeye en layık olan kimse imamdır. Fıkıh kitaplarında cemaata imamlık yapmada en yetkili kişilerde aranan şartlar imamın misyonunu bize hatırlatmaktadır. Allah’ın kitabını en iyi okuyan, en iyi bilen, en yaşlı olan, sünnete en çok uyan, en çok takva sahibi olan, gibi sosyal açıdan önem taşıyan özellikler esas alınmıştır. Neden? Çünkü cemaatin önüne geçen kişi onların en üstünü olmalıdır. En önde olmanın getirdiği zorunluluktur bu. Değilse kişi toplumun önüne geçemez.

İlk Müslümanlar, bugün ki anlamda imamlık görevlerini bilmiyorlardı. Bir mescitte cemaatın önüne geçecek olan kimse, o yörenin en bilgili ve yetkili kişisi olurdu. Kâdı gibi, müftü gibi, fakîh gibi. O zaman, imamlık geçimi sağlamaya medar olan bir görev değil, belki ibadet esnasında taayyün eden bir misyondu. Bu misyonu ilk Müslümanlar yükleniyorlardı.

Günümüzde belli kanuni zorunluluklar altında kayıtlandırılmış bulunan dini görevlerde belki bilgi aranmaktadır, fakat mescide gelenlerin en bilgilisi olma şartı yerine getirilmemekte, buna ilaveten sünnete en çok uyan, Allah’ın kitabını en iyi bilenler geride kalabilmektedir. Bu durumu, zamanın getirdiği bir zaruret olarak değerlendirilmek gerekir.

Fakat, dinimizin ve fıkhımızın bize yüklediği gerçek misyonumuza kavuşmak için elimizden geleni yapabiliriz. Bu da oto kontrol yolu ile olur. Kendi kendimizi eleştirerek, yada eleştirilmemize izin vererek sonuç alabiliriz. Herkes kendini temize çıkarır. Nefis insana kusurlarını göstermez, daima başkalarından üstün olduğu vehmini verdirir. Bu vehimden kurtulmanın en sağlam yolu kendimizi başkalarına kontrol ettirmek, eleştirilmemizi sağlamaktır. İnsanı eleştiri kadar yetiştiren bir mekanizma düşünülemez. Tabii ki bu, iyi niyetle yapılan eleştiri olmalıdır. Kendimizi en üst düzeyde yetiştirebilmek için bunu yapmak şarttır. Yoksa insan kendi kendini daima temize çıkarır, kusuru başkalarında arar. Nefis buna çok yatkındır. Oysa ulu Allah Kur’an’da “Kendinizi sakın tezkiye etmeyiniz. Allah takva sahiplerini çok iyi bilir.” buyuruyor. Nefsimizin bu vesvesesinden kurtulmak için kendimizi hem samimi meslektaşlarımıza hem de cemaatimize eleştirmeliyiz. Anketler uygulayarak, başka yöntemler bularak, tebdil-i kıyafet yaparak vs. Mutlaka bir metot bulmalıyız. Aslında bize sorarsanız, biz bizi bizim gözümüzle gördüğümüz, için bizi çok iyi biliriz. Fakta, bizi bir de başkalarının gözü ile görmekte yarar vardır. O zaman, ancak biz bizim biz miyiz, yoksa başka bir biz miyiz? anlaşılacaktır. Bunu yapmayı herkesin vicdanına bırakarak din görevlisinin misyonu üzerinde bir nebze durmakta yarar görmekteyiz. Ancak, bu duruş biraz eleştirel çerçevede olacaktır. Bu bakımdan sayın meslektaşlarımın beni mazur görmelerini istirham ediyorum.

Din görevlisinin en önemli misyonu Kur’an’ı okumak, öğrenmek ve öğretmektir. Bir hadis-i şerifte Yüce Peygamberimiz şöyle buyuruyor: “Sizin en hayırlınız Kur’an’ı öğrenip başkalarına öğretendir.” Bu hadiste Hz. Peygamber, acaba günümüzde yaptığımız gibi, Kur’an’ı ezberleyip, sadece kıraat bilgilerini de tahsil edip ondan sonra ibaresini okumayı bilmeyenlere Kur’an’ı öğretmeyi, okumalarını sağlamayı mı kast etmiştir? Bunun üzerinde bir nebze durmakta yarar vardır. Hz. Peygamber’in o gün ki muhatapları Arapça okumasını bilenlerdi. Herkes Kur’an okumasını biliyordu. Bundan kastettiği şey elbette başka bir şey idi. Yani sizin en hayırlınız Kur’an’ı öğrenen ve öğrendiklerini başkalarına öğreteninizdir. Öğrenmek okumaktan farklı bir şeydir. Bundan kast edilen şey Kur’an’ın evrensel mesajlarını algılayan, bilimsel metotlar çerçevesinde onun en iyi bir şekilde özümseyen ve algıladıklarını toplumu ile paylaşan, cemaatine anlatandır. Din görevlisinin kanaatimizce en önemli misyonu Kur’an’ın mesajlarını anlayıp çağımız toplumunun idrakine sunmaktır. O zaman, din görevlisinin misyonunun çok ağır olduğu ortaya çıkıyor. O demektir ki, din görevlisi, Kur’an’ın bütün ayetlerini hazmedecek, onlardan aldığı mesajları her namazdan beş dakika önce yapacağı kısa konuşmalarla ilkeler halinde toplumuna, cemaatine sunacak.

Birinci misyonumuz Allah’ın Kitabını çok iyi anlamak ve anlatmak olduğuna göre, elde mevcut olan Mushaf bizim için birinci dereceden kaynaktır. Bu kaynak elimizde olduğu halde, ondan gereği gibi yararlanamayan ve toplumunu yararlandıramayan bir din görevlisinin misyonunu ifa ettiğini söylemesi ve görevini yerine getirmenin mutluluğu içinde hayatını sürdürmesi mümkün müdür?
İkinci olarak, din görevlisinin çok bilgili olması gerekir. Bilginin hiçbir sınırı yoktur. Her din görevlisi mesleki hayatı boyunca en az 5000 kitap okumalıdır. Bunun için her gün bir kitabı gözden geçirebilse ki bunu yapmak o kadar zor değildir. Beyin alışarak meleke kazanınca, kişinin, belli bir süre sonra gözden geçirdiği bir kitabın özetini algılaması mümkündür.

İster imam, ister müezzin, isten müftü, ister vaiz, ister Diyanet İşleri Başkanı olsun, bilgi için konulmuş herhangi bir sınır, kayıt kuyut yoktur. İmam ve müezzinler beş vakit namaz dışında kalan zamanlarının, bilgi ile donanmada birinci derecede kaynak olduğunu hiçbir zaman unutmamaları gerekir. Namaz vakitleri dışında kalan zamanları kütüphanelere devam ederek, kitap mütalaası ile, yada evdeki kütüphaneyi zenginleştirerek mevcut kitapların mütalaası ile geçirebilen bir imamın önünü çıkan hiçbir engel olamaz. O, böylece toplumunun gerçekten imamı olur. Çünkü imamlık gibi çok şerefli bir görevin en üst düzeyde yerine getirilebilmesi için, mutlaka en üst düzeyde bilgi ile donanmak gerekir. Bunun için önümüzde hiçbir en gel bulunmamaktadır. İmam demek, bulunduğu mahallenin önderi demektir, en bilgili insanı, en aydın kişisi demektir. Herkes kendine, imamın davranışları ölçüsünde çekidüzen verecektir demektir. Böyle bir imam, bulunduğu mahallenin ışığı olur, etrafına hidayet saçar, toplumuna rahmet olur. Aksi durumda, cemaatinin bilgi seviyesinden daha az bilgi ile donanan, cemaatinin bilgi seviyesine çıkamayan, hitap ettiği zümre kendisinden daha çok aydınlanmış olan, cemaatinden daha az okuyan, toplumu daha az tanıyan imam, esas misyonunu yerine getirmiş olmaz, sadece resmi bir kadroyu işgal eder. Dolayısıyla, bu meslekten sadece geçimini sağlar.

Sorumlu din görevlisi
Din görevlisinin, imamın misyonu çok büyüktür. İmam sorumlu kişi demektir. Her imamın kendisini, bulunduğu mahallenin olumsuzluklarından sorumlu tutacak şuura varması gerekir. Bir imamın mahallesinde eğer sarhoşlar, tinerciler, alkolikler, eroinmanlar, ahlaksızlar varsa onlara ışık tutmaktan her kendini sorumlu tutmalıdır. Camideki minberden yada kürsüden hitap etmekle mahallenin sefil yerlerinde perişan hayat yaşamakta olan insanlara ışık tutulamaz, onların dertlerine deva bulunamaz. İmam, camiin dışına çıkarak, çevresini dolaşarak, kötülükle tanışmış insanları ikaz ederek, onlarla sevgi ile yaklaşarak, arkadaşlık kurarak görevini toplumun içinde ifa etmelidir. Değilse sadece cami görevini yerine getirmekle imamlık misyonu tamamlanmaz, Allah katındaki sorumluluk ortadan kalkmaz.

Örnek din görevlisi
Din görevlisi toplumuna örnek olmalıdır, tıpkı Hz. Peygamber örnek olduğu gibi. İnsanlar din görevlisinin sözlerinden ve uyarılarından çok, davranışlarından etkilenerek aydınlık yolu bulmalı, kendi davranışlarına yön çizmelidirler. Din görevlisi canlı bir Kur’an, canlı bir Sünnet olmalıdır. Takva sahibi olmalı, ahlak üstünlüğü zirvede bulunmalı, nazik olmalı, adab-i muaşeret kaidelerini herkesten iyi bilmeli, nerede ne zaman nasıl davranılacağının günlük ölçütlerini kullanabilmelidir. O zaman içinde bulunduğu topluma daha fazla etki etme imkanı olur, insanlar ona bakarak davranışlarına çekidüzen verirler.

Din görevlisi çok sabırlı, hazımlı, takdir ehli, kibar, becerikli, başkasına tenezzülü olmayan, üstün el olmalı. Kin tutmamalı, gücenmemeli, affedici olmalı, çalışkan olmalı, başarılı olmalıdır.

Din görevlisi, isterse her camiyi bir kütüphaneye çevirebilir, ilim ve irfanı herkese yayabilir. Bilim adamlarının yetişmesi için bilimsel çalışmalara büyük ölçüde destek olabilir.

Din görevlisi taassuptan uzak, hoşgörülü, sevecen, hayırsever olmalıdır.

Din görevlisi kendini her bakımdan çok iyi yetiştirmelidir. Bunu yapmak kişinin kafasına yerleştireceği programa bağlıdır. Eğer planlı programlı bir hayat düzenini benimserse, bu plan din görevlisini yetiştirir. Önemli olan kafada mükemmel bir planın ya da planların bulunmasıdır. Gerisi zamanın akışı içinde tamamlanır.

Şuuruna varınca, din görevlisinin misyonu çok büyük bir misyondur. Belli bir plan çerçevesinde çalışmak kaydıyla, din görevlisinin başaramayacağı hiç bir iş yoktur. Toplumun her kesimi din görevlisinin yardımcısıdır. Din görevlisinin Direkt olarak her kesim ile temas imkânı bulunmaktadır. Bu imkanı çok akıllı ve ölçülü bir tarzda kullanan din görevlileri irşatta, toplumu aydınlatmada önemli bir misyon ifa etme imkanına sahiptirler. Tüm din görevlilerinin misyonlarını en iyi bir şekilde ifa etmeleri dileğimle.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi