Hayali cihana değen...
Süprüntüsünden bile devletler doğan Osmanlı’yı anmak dile kolay. Balkanlar ve Ortadoğu hâlâ “Osmanlı gittikten sonra başımızdan bela eksilmedi. Neredesin aah Osmanlı!” diye feryat ediyor. Kafkaslar, Afrika ve Asya Müslümanları hâlâ Osmanlı adını terennüm ediyor. Sahilleri binbir rezilliklerle kirlenen okyanus dalgaları, “Osmanlı, Osmanlı!..” diye çırpınıp duruyor...
İstanbul Boğazı’nı süsleyen “Boğaziçi Köprüsü”nü ilk düşünen, Demirel değil, Sultan Abdülhamid Merhum’du. Ancak, onun projesinde iki tarafta iki câmi vardı, şimdikinde yok...
Yedikıta Dergisi, Ağustos 2009 sayısında, Osmanlı’yla ilgili şimdiye kadar yayınlanmayan bir vesika yayınladı: “Bir Osmanlı Maden Müdürünün KIZILIRMAK PROJESİ.”
Anadolu topraklarında doğup Anadolu topraklarında denize dökülen 1355 km uzunluğundaki en uzun akarsu olan Kızılırmak bugün bile taşımacılık için kullanılmıyor. Bu konuda bir proje bile yok. Aylık Yedikıta Dergisi’nden öğreniyoruz ki, böyle bir proje Osmanlı zamanında varmış.
Bir maden müdürünün, 1848’de hazırladığı “Kızılırmak Projesi”, ilginç detaylar ortaya koyuyor.
Projede şehirler, köyler, köprüler, limanlar, dağlar, ormanlar, gemiler, ambarlar, geçitler gösterilerek bilgiler veriliyor. Raporu hazırlayan Ahmed Bey, Kızılırmak Nehri üzerinde kayık işletilerek ulaşım ve nakliye yapılabileceğini, barajlar kurularak tarım arazilerinin sulanabileceğini, nehrin yakınındaki ormanlardan Osmanlı donanması için nasıl kereste temin edileceğini ve nehrin etrafında ağaçlandırma yapılması gerektiğini maddeler halinde sıralıyor.
Dünyanın yaklaşık dörtte üçünü oluşturan su, insan hayatının en önemli kaynağı. İnsanoğlu genellikle sulara yakın yerlere yerleşmeyi tercih etmiş, büyük medeniyetler suların yanında kurulmuş ve su ile yükselmiş. Bir devletin en mühim kuvvetlerinden biri, deniz kuvvetleridir, donanmadır...
Osmanlı Devleti, kurulduğu günden itibaren bulunduğu coğrafyanın imkânlarından en iyi şekilde faydalanma yoluna gitmiş, sınırları nehir, deniz ve okyanuslara ulaşınca, yelkenleri atlastan, halatları ibrişimden yapacak büyük bir güce ulaşmış, Hazar’dan Adriyatik’e, Karadeniz’den Kızıldeniz’e, Azak Denizi’nden Basra Körfezi’ne kadar büyük bir su coğrafyasını tesiri altına almış.
Sadece denizler mi? Tuna, Nil, Fırat, Dicle, Sakarya, Kızılırmak, Yeşilırmak, Çoruh, Seyhan, Ceyhan ve Menderes gibi nehirlerde de faaliyetlerde bulunmuş, tarımdan ticarete, taşımacılıktan donanma inşasına kadar nehirleri en verimli şekilde kullanmaya çalışmış, Tuna kıyılarında Rusçuk ve Vidin’de Osmanlı donanması inşa edilirken; Fırat ve Dicle gibi büyük nehirlerde de gemi inşası ve bölgelerarası taşımacılık yapılmıştır. Hem de, bundan asırlarca öncesinin şartları altında...
16. yüzyılda Sakarya’yı Sapanca Gölü üzerinden Marmara’ya; Karadeniz’i Don-Volga üzerinden Hazar Denizi’ne; 19. yüzyılda Asi ve Fırat üzerinden Akdeniz’i Basra Körfezi’ne kanallarla birleştirme düşünülmüş ve bazı projeler üzerinde çok ciddi kazançlar elde edilebilecek uzun ve kısa vadeli çalışmalar yapılmış.
Abdülhamîd Han devrinde, sulama sahalarının genişletilmesi, nehirlerin kanallarla birleştirilmesi, barajlar ve köprüler inşa edilmesi gibi çok büyük projeler üretilmiş. Fırat ve Dicle nehirleri üzerine barajlar yapılarak sularının tutulması ve sulama yoluyla tarım arazilerinin genişletilmesi, bugünkü GAP (Güneydoğu Anadolu Projesi), Sultan İkinci Abdülhamîd Han’a aittir.
Demirel, Boğaz Köprüsü projesi gibi GAP’ı da Abdülhamid Han’dan gapmıştır.
Tuna, Sakarya, Fırat ve Dicle gibi daha birçok nehrin, sulamadan ulaşıma kadar çok geniş bir sahada kullanıldığına dair elimizde birçok belge var.
Köprü inşaatları haricinde, hakkında bu zamana kadar pek fazla vesikaya tesadüf edilmeyen Kızılırmak hakkında da Osmanlı zamanında projeler yapılmış.
Kızılırmak’ın hemen yanındaki Kırıkkale’nin Keskin ilçesine bağlı Gümüşkan (Dink) madenlerinde müdürlük yapan Ahmed Bey, madeni sahile daha kolay ulaştırma hakkında araştırmalarda bulunuyor. Tanzimat Fermanı’nın ilanından (1839) dokuz sene sonra da 1848’de çok detaylı ve geniş bir “Kızılırmak Projesi” hazırlıyor. Bu rapor incelendiğinde, Kızılırmak ve çevresinin ne kadar önemli olduğu bir defa daha gözler önüne serilmekte.
Yedikıta’nın verdiği bilgiye göre, Sultan Abdülmecîd Han devrinde (1839-1861) bu raporu hazırlayan Ahmed Bey, Kızılırmak projesi ve raporunu niçin ve nasıl hazırladığını şu cümlelerle anlatıyor: “Padişahımızın çıkardığı iradede ‘memleketin imarı ve halkın rahatı’ için hayırlı olacak işler hakkında çalışmalarda bulunulması arzu edilmektedir. Bu sebeple, bildiğim kadarıyla şunları izah etmem lâzım. Bundan evvel idarecisi olduğum Gümüşkan madeni civarındaki ‘Kızılırmak’ adlı büyük nehrin kaynağından, döküldüğü yer olan Karadeniz’e kadar bizzat görülerek keşif ve incelemeler yapılmıştır.”
Bu adam deli mi ne? Böyle bir emir verilmediği halde kendiliğindeni gitmiş, görmüş, keşif ve incelemelerde bulunmuş ve bir rapor sunuyor. Osmanlı işte böyle deliler(!) topluluğuydu...
“Kızılırmak Projesi” ile ilgili bilgi bundan ibaret değil ama yerimiz daha fazlasına kâfi gelmiyor.
Kaynaklar: BOA, A.MKT 152/6; BOA, HRT 144