Dış Kürtler ve Türkiye

Dış Kürtler ve Türkiye

Coğrafyamızda ‘Kürt sorunu’ enine boyuna tartışılırken, daha geniş resimde neler olduğuna birlikte bakalım.

-Dünya artık Kürtlerin etrafında dönmüyor. En azından Irak’ın işgali öncesinde olduğu gibi büyük güçlerin gündemlerinde ilk sırada ‘Kürtler’ yer almıyor. Bu gerçeği görmek, herkesten önce Kürtlerin yararına olsa gerek.

-Amerika, küçük aksaklıklar dışında Irak’tan çekiliyor. Çekilirken ‘Irak’ta güvenliği tehdit eden en büyük sorun Kürt-Arap sürtüşmesi’ olduğunu ilan ediyor. Bu tespiti hem Başkan Barack Obama, hem de ABD’nin Irak’taki komutanı General Ray Odiorno yapıyor.

-Çekilme sürecinde Kürtlerin yaşadığı bölgenin yeni bir etnik çatışma alanı mı, yoksa bölge barışına katkı sağlayacak bir model mi olacağını dikkatle izlemek gerekiyor. Zira bu süreç, en başta Türkiye olmak üzere bölge ülkelerini yakından ilgilendiriyor.

-25 Temmuz seçimleriyle dengelerin bir hayli değiştiği Kürt yönetiminin, Bağdat’la nasıl bir ilişki kuracağı, bu ilişkiyi uluslar arası dengeler, bölgesel etkiler, petrol ve Araplarla var olan gerilim ekseninde nasıl yöneteceği, bir anlamda kendi kaderini belirleyecek.

-Kürt yönetiminin gerek 25 Temmuz seçimlerinde onaylatmak isteyip geri çekmek zorunda kaldığı ‘Kürdistan Anayasası’ örneğinde, gerekse Kerkük konusunda yaşadığı tecrübeyi iyi değerlendirmesi gerekiyor. Her iki konuda da Türkiye’ye rağmen bir şey yapılamayacağı artık kabul edilmelidir. Dahası, muhtemel bir Kürt-Arap gerginliğinde Türkiye’nin ‘uzlaşma adresi’ olacağı da açıktır.

-Türkiye’ye güncel olarak yansıyan ve çoğu yarım yamalak aktarılan, zaman zaman da ‘tribün’e mesaj yollayan beyanlarının dışında gerek Mesut Barzani, gerekse de Celal Talabani’nin, Türkiye’yi kendilerine yakın gördüklerini de tespit etmek durumundayız. Noşirvan Mustafa ile yaşanan değişim süreci, bu yakınlığı daha da güçlendirebilir. Yeni yönetimin Başbakanı olması beklenen Behrem Salih’in vizyonu da bu işbirliğine uygundur.

-Türkiye’nin Irak’ın kuzeyindeki bölgesel yönetimle ilişkileri, özellikle son yıllarda başta ekonomi olmak üzere ciddi bir yakınlaşmaya dönüşmektedir. Ancak yakınlaşmanın sadece ekonomi merkezli olması yeterli değildir. Burada Türkiye’nin kendi demokratik tecrübesini ‘yumuşak güç’ kanallarıyla aktarması, hepsinden önemlisi samimi yaklaşımı önemli rol oynayacaktır. Bu samimi ilişkinin, kendi coğrafyamızdaki Kürtler üzerinde ortaya çıkaracağı olumlu etki de işin bir diğer boyutudur.

-İsteyen istediği tarafından eleştirebilir. Ancak Gülen hareketinin Erbil, Süleymaniye ve Kerkük merkezli olarak devam eden eğitim ve sağlık faaliyetleri, ‘yumuşak güç’ konusuna en ciddi örneği teşkil etmektedir.

-Türkiye’nin kendi içindeki Kürt talepleri, Kürt siyasi hareketinin hemen her tonu, Kuzey Irak’taki gelişmelerden doğrudan etkilenmektedir. Türkiye’nin Kürt meselesinde alacağı mesafenin ‘demokratik’ boyutları, bölgeyi etkileme kapasitesini artıracaktır.

-Kürt meselesinde nerede durduğu ve ne söyleyeceği merakla beklenen PKK-DTP hattı, kendilerini çözümün merkezi ilan edeceklerine, Türkiye’nin bu vizyonunun parçası olmayı deneseler, herhalde bugün çok farklı bir yerde olurduk. Oysa bu hareket, kendisini üreten karanlık yapıların ipoteğinden sıyrılmayı bir türlü başaramıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi