Ekrem Kızıltaş

Ekrem Kızıltaş

Aradığımız gözümüzün önünde...

Aradığımız gözümüzün önünde...

Yıllardan beridir model arayıp duruyoruz Sağlık için model; eğitim için, adalet için, emniyet için, Güneydoğu meselesinin çözümü için model...

Aklınıza gelebilecek her hususta model arıyoruz yani...

Pusulalarımızın tartışılmaz yön olarak batıyı göstermeye başladığı zamandan beridir sürüyor arayışımız.

Öncesinde durumun nasıl olduğu hususunda kafa yormayışımız, o dönemin bazıları tarafından model olarak uygun görülüp görülmediği ile yakından alakalı.

Arayışlarımız sürerken, bulduğumuzu zannettiğimizin aradığımızı zannettiğimiz şey olmadığını anlıyoruz kısa bir süre sonra ve hemen terk edip, yeni modeller peşine düşüyoruz.

Osmanlı'nın son dönemlerine doğru askeri ve idari sahalarda birbiri ardına yapılan ve ama hiçbirinin o zamanki yöneticileri tatmin etmediği bilinen değişiklikler, arayış maceramızın başlangıcı sadece.

O günlerden beridir arıyor, arıyor ve ama bulamıyoruz...

Aslında, laf aramızda, ne aradığımızı o zamanlar bilmiyorduk ve korkarım hala da bilmiyoruz...

Arayışın gereksiz olduğunu, aradığımız her şeyin tarihimizin sahifelerinde bizi beklediğini; arayıp durduğumuz şeylerin bizim dışımızdakiler tarafından oralardan devşirilerek kullanılmaya başlanıp, çok da iyi neticeler verdiğini söyleyenler var.

Sözgelimi ABD'nin Osmanlı sisteminden esintiler taşıyan bir yapıya sahip olduğu ve bugünkü başarısının bu sistemi çok iyi taklit etmesine bağlı olduğu, sıkça dile getirilen bir iddia.

Bu türden sözlere inanıp inanmamak kolay bir mesele değil.

Çünkü idraklerimize konulan ambargolar var ve her meselemiz açısından pratik çözümler ihtiva ediyor olsalar da, geçmişimizden ders almamızın yasak olduğuna inandırılmışız.

Son zamanların en sık tartışılan konularından birisi Güneydoğu / Kürt / Terör meselesi.

Asırlarca birarada barış içerisinde yaşadığımız insanlarla ilgili problemler tartışma masasında.

Geçmişte bugünkü yoğunluğunun binde birinin bile yaşanmadığı anlaşılan, çoğu sun'i olarak oluşturulmuş ve halen de aynı şekilde oluşturulmaya çalışılan problemler bunlar.

Meselenin adını koymak hususunda bile anlaşabilmiş değiliz henüz.

Problemin çözümü sadedinde zikredilen görüşler, ciltlerce kitabı doldurabilecek kadar çok. Ama çözüm hala ortada yok.

Kimse birbirini dinlemediği -ve tabii okumadığı- için, kimse bir başkasının ne söylediğini de tam olarak bilmiyor.

Yakın geçmişte benzer problemler yaşamış ve halletmiş ülkelerin neler yaptıkları ve işin üstesinden nasıl geldikleri ile alakalı bilgiler de yetersiz. Olduğu kadarı da çarpıtılarak aktarılıyor.

Herkes, diğer ülkelerin yaşadıklarından alınabilecek derslerden kendi anladığı şekilde faydalanmaya çalışıyor.

Ve bekleneceği gibi ortalık her zaman tozduman oluyor...

Çözüm ise hep başka baharlara kalıyor.

Çözümün kardeşlik hukukuna tekrar hayat imkanı vermekten geçtiği, konuyu iyi bilenlerin malumu.

Tartışmanın esas tarafları olduklarını iddia edenler ise kolay, çabuk ve pratik bu çözümden yana değiller.

Onlar arayışın sürmesini, bilinmez bir yerlerde saklı çözümün bir gün mutlaka bulunabileceğini ve böylelikle ortalığın süt-liman olacağını iddia edip duruyorlar.

Ortalıksa bildiğiniz gibi karma karışık.

Türkiye'nin tarihi, Osmanlı'nın son dönemleri de dahil olmak üzere; arayışların tarihi sanki.

Daha doğrusu arayıp da bulamayışların ya da, arıyormuş gibi yapıp, bulamadık demenin tarihidir.

Bütün mesele, bu arada neler olup bittiğinde ve birşeyler arıyormuş gibi yapanların; aslında 'bulmamak'la görevli olup olmadıkları sorusunun cevabının verilebilmesinde.

Gözlerimizin önünde olan bir şeyi bulmak, bu kadar uzun sürmemeli idi çünkü...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ekrem Kızıltaş Arşivi