Darbeciler türbeye!
- Lütfü Bey; Ergenekoncular darbe yapmadığı için orduyu eleştirmeye başladılar. Ergenekon sanığı Doçent Emin Gürses, “Daha kendi generallerini, albaylarını savunamayan bu ordu bitmiştir” derken, bunların sözcülerinden Sözcü gazetesinde de “Askeri bölgelerdeki ‘Ne mutlu Türk’üm diyene’ yazıları da silinebilir ve Genelkurmay buna bile karşı çıkmayabilir” diyen bir başyazı yayınlandı. Nasıl yorumluyorsunuz bütün bunları?
- “Ergenekoncu” denilenlerin yayın organlarında bunlardan daha ağır eleştiriler de yapılmaya başlandı. Orduyu yöneten Genelkurmay’a, generallere yönelik eleştiriler oldukça ağır boyutlara vardı. Bütün bunlar neyi gösteriyor? “Ergenekoncu” denilenlerin gözünde ordunun bitkisel hayatta olduğunu gösteriyor! Zaten Ergenekon davasının önde gelen sanıklarından Doçent Emin Gürses, “Bu ordu bitmiştir” diyerek bunu açıkça ifade ediyor. Peki ama yakın zamana kadar bunlar ordunun komuta kademesini en fazla savunanlar değiller miydi? Ordunun komuta kademesi için “Genelkurmay’ımız, generallerimiz ABD’ye karşı ulusalcı tavır aldı; ABD’ye karşı cephe açtı” şeklinde tahliller yapanlar değiller miydi? “ABD’nin desteklediği AKP’ye karşı ordu her an bir darbe yapabilir” düşüncesiyle bir askeri darbe beklentisi içinde olanlar değiller miydi? Hatta mitinglerde “Ordu göreve” pankartları açıp, orduyu darbe yapmaya teşvik edenler değiller miydi? Ancak bunlar körlerin bile görebileceği şu gerçeği göremediler. ABD istemedikçe Türkiye’de askeri darbe yapılamayacağı, ABD’nin de şu sıralar bir askeri darbeyi istemediği gerçeğini bir türlü göremediler. ABD istemese de generallerin darbe yapabileceğini zannettiler. Yahu Türk subaylarının başına çuval geçiren ABD’ye karşı en ufak bir tepki gösteremeyen generallerimiz, hiç ABD’ye rağmen bir darbeye girişebilirler miydi? Onun için ben derim ki, hani bir şeyin olması için türbelere gidip dilekte bulunanlar gibi, askeri darbe olmasını dileyenler de ABD Büyükelçiliği’ne gitmeli! Dileklerinin kabul olması için orada mum yakıp, çaput bağlayıp, dua etmeli! ABD bu dileklerini günün birinde kabul eder de “Bizim oğlanlar” dediği türden generallere darbe yaptırtır belki! Öyleyse hadi darbeciler türbeye!
SAVAŞIRKEN ÖLMÜYOR, ZEVKTEN ÖLÜYOR!
- İngiliz ordusunun ve NATO kuvvetlerinin komutanı General Nick Parker’ın oğlu Afganistan’da savaşırken bir bacağını kaybetti, ikinci bacağı da her an kesilebilir. Onların generalleri binlerce kilometre uzaklıktaki bir ülkeye savaşmak üzere çocuklarını gönderirlerken, bizdeki general çocukları Güneydoğu’muza bile gönderilmiyor. Ne düşünüyorsunuz bu konuda?
- Bizde sadece general çocukları değil, politikacı çocukları da, başbakanların, bakanların çocukları da, üst düzey bürokratların çocukları da, büyük iş adamlarının çocukları da Güneydoğu’muza gönderilmiyor. Güçlülerin, zenginlerin çocukları askerliklerini beş yıldızlı ordu tesislerinde yapıyor. Garibanların, yoksulların çocukları savaşırken ölürlerken, güçlülerin, zenginlerin çocukları beş yıldızlı ordu tesislerinde zevkten ölüyor! Evet, Güneydoğu’muzda 25 yıldır süren savaşta sadece garibanların, yoksulların çocukları ölüyor. Hal böyleyken hâlâ kimi çevreler 40 bin insanımız ile 300 milyar dolarımızın kaybına yol açan bu savaşın sürmesini istiyor. Güneydoğu’muzda PKK ile girişilen bu savaş 25 yıldır sürüyor. Peki sonuç? PKK silahlı mücadele sonucunda yenilebildi mi? Zaten PKK silahlı mücadele ile yenilebilseydi, bu sorunun müzakere ile çözülmesi gündeme gelmezdi. Gerçek buyken hâlâ PKK ile savaşın sürmesini isteyenler aslında ne istiyorlar? On binlerce insanımızın daha feda edilmesini istiyorlar. On binlerce ananın daha ağlamasını istiyorlar. Oysa 25 yıldır silahlı mücadele ile yenilemeyen PKK, bu savaş bir 25 yıl daha sürse de yenilebilir mi? Yenilebilseydi 25 yıllık savaşın sonucunda yenilmez miydi? Öyleyse bu savaşın sürmesini istemek, on binlerce insanımızın daha bu uğurda kurban edilmesini istemek demek değil mi? Ha eğer ille de bu savaş daha uzun yıllar sürdürülecekse, artık bu savaşa en başta generallerin, politikacıların, üst düzey bürokratların, büyük işadamlarının çocukları gönderilsin. Evlat acısı neymiş, evladın canını, kolunu, bacağını kaybetmesi neymiş, biraz da onlar öğrensin. Eğer onlar bu savaşa çocuklarını göndermiyorsa, millet niye göndersin?
DARBEYE KARŞI OLMAYAN SOLCU OLAMAZ
- Eski bir subay olan Rahmi Yıldırım, “Sol” adlı sosyalist bir dergide yazdığı yazıda “Generallerimiz sermaye düzeninin, zengin sınıfının koruyucusudurlar, neferleridirler” dedi. Bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Bu tespiti ilk kez Rahmi Yıldırım yapıyor değildir. Ancak Rahmi Yıldırım eski bir subay olduğu için, onun bunu dile getirmesi ilginçtir. Mesela başını Genelkurmay başkanı ile kuvvet komutanlarının çektiği emir komuta zinciri içinde yapılan askeri darbelere baktığımızda ne görüyoruz? Bu askeri darbelerin zengin sınıfı, sermaye düzenini korumak için yapıldığını görüyoruz. Zengin sınıfa hizmet eden mevcut düzenin daha da acımasız hale getirilmesi için yapıldığını görüyoruz. Ne zaman ki ülkede zengin sınıfa hizmet eden mevcut düzene karşı muhalefet yükselmiştir, işte o zaman askeri darbeler gündeme gelmiştir. Ve bu askeri darbeler asıl darbeyi emeğiyle geçinenlere indirmiştir. Onların örgütleri ile sözcülerine indirmiştir. Emeğiyle geçinenlerin örgütleri kapatılmış, sözcüleri hapse atılmış, emeğiyle geçinenlerin hakları gasp edilmiştir. Emeğiyle geçinenler sermaye düzeninin, zengin sınıfın kulu kölesi haline getirilmiştir. Peki bundan ne sonuç çıkıyor? Emeğiyle geçinenlerin ve onların örgütleri ile sözcülerinin askeri darbelerden yana olmaması gerektiği sonucu çıkıyor. Emekçilerin temsilcisi sol örgütlerin askeri darbelere karşı mücadele etmesi gerektiği sonucu çıkıyor. Ama bakıyoruz, bizde “solcuyum” diyenlerden bazıları bırakın askeri darbelere karşı çıkmayı, darbelere asker yazılıyor! Darbelerden yana tavır alıyor. Bilinmelidir ki askeri darbelerden yana olanlar solcu olamazlar. Olsalar olsalar özde değil sözde solcu olurlar!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.