Ekrem Kızıltaş

Ekrem Kızıltaş

Saplanıp kalmak!..

Saplanıp kalmak!..

Ortalık toza dumana karıştığı zaman, şöyle bir durup soluklanmak ve durumu gözden geçirmekte fayda vardır... Şimdi efendim, ülkemizdeki hanımların yüzde 70’ten fazlasının kullandığı başörtüsü, -her nedense- türban adı altında, kamu kuruluşlarında ve dolayısıyla, okullarda da yasaklanmış idi.

Daha doğrusu, yasaklanması hukuki olarak mümkün olmadığı, ya da aşırı derecede zor olduğundan yasaklanmamıştı aslında da, ‘yasaklanmışmış gibi yapılarak’, fiili bir yasak uygulanıyor idi. (Halen de uygulanıyor.)

Mevcut iktidar, muhalefet partilerinden MHP’nin de desteğini alarak, başörtüsünü (türbanı mı demeliydik?) sadece üniversitelerde olsun serbest bırakabilmek için harekete geçmiş bulunuyor.

Bunun için Anayasamızın 10 ve 42, Maddelerinde bazı değişiklikler yapıldı. Bunlar, Sn. Cumhurbaşkanımızın onayını bekliyor.

Başörtüsünün serbest olduğunu söyleyen YöK Kanunu Ek 17. Maddesi’nde de, -her nedense- bir değişiklik yapılması gündemde...

Başörtüsünün, yasaklanmasına yol açabilecek hukuki bir metin olmadığı halde, nasıl yasaklanabildiğini anlayamamış idik; şimdi de, zaten serbestiyeti amir olan Anayasa maddelerine getirilen ilavelerin neden gerektiğini anlamakta güçlük çekiyoruz, laf aramızda.

Hadi bunları, yani Anayasa maddelerine yapılan ilaveleri, anlayışı kıt olanların daha iyi anlaması için te’kid (=kuvvetlendirme) olarak kabul edelim. Ama ‘Yürürlükteki kanunlara aykırı olmamak kaydıyla yüksek öğretim kurumlarında kılık kıyafet serbesttir’ şeklindeki 2547 sayılı YöK Kanunu Ek 17. Madde’nin, neden değiştirilmesi gerektiğini ise hiç ama hiç anlayamıyoruz...

Sesi –maalesef- çok gür çıkan ve böylelikle akl-ı selim sahibi sesleri bile bastıran azgın azınlığın, kazandığı burçları kaybetmemek telaşının haklı tarafları olabilir belki.

Ama metinlerde var olmayan ve metazori uygulanan bir yasağı kaldırmak için çalışanların, aslında bal gibi bir uygulama meselesi olan bu hususta, neden Anayasa ve yasalarla uğraşmak mecburiyetinde kaldığını anlamak çok zor...

İnsanın sahip olması gereken en temel haklardan birisini (kılık-kıyafet), bir başka temel hakkı kullanmanın (eğitim-öğrenim) engeli addedebilen ve bunu düzeltmek için yapacağınız her hamleyi boşa çıkartmak için, belden aşağı vuruşlar yapacağını iyi bildiğiniz birileri var karşınızda.

Ve mevcut Anayasa ve kanunların açık seçik tanıdığı bir hakkı vermemek için laf kalabalığı ve birçoğu artık miadını iyice doldurmuş olan çeşitli baskı mekanizmalarından başka dayanakları da yok.

1998’den önce olmayan bir yasağı, -hiç bir mevzuat değişmediği halde- fiili durum haline getirerek 10 yıldır acımasızca uygulayanlara, ‘durun bakalım!’ demenin öncelikli yolu, uygulamadan geçer oysa.

Hukuksuz davranışları alışkanlık haline getirmiş olanlara ‘durun bakalım!’ demenin bir yolu mutlaka vardır... Eğer ‘yok’ diyorsanız, o zaman durum sanıldığından daha vahim demektir...

Gelinen noktada, hemen herkesin ve özellikle de yanlış yorumlama itiyadında olanların, Anayasa’yı yeniden okumalarında ve 153. Madde’nin 2. fıkrası üzerinde, derin derin düşünmelerinde, büyük faydalar var:
çünkü bazıları ısrarla, “Anayasa Mahkemesi bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tamamını veya bir hükmünü iptal ederken, kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemez.” şeklindeki bölümü okumadan geçip; “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” şeklindeki son fıkrasına, saplanıp kalıyorlar...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ekrem Kızıltaş Arşivi