Ramazan can kurban İşte geldi Ramazan...

Ramazan can kurban İşte geldi Ramazan...

Rahmet ayı Ramazan.. Bereket ayı Ramazan.. Mağfiret ayı Ramazan.. Şefkat ayı Ramazan..
Evet değerli dostlarım.. Bir Ramazan-ı Şerif’i daha idrak ediyoruz.. Rabbimize sonsuz şükürler olsun.. Ne mutlu on bir ayın sultanına yeniden kavuşanlara.. Ve ne mutlu Ramazan’ı tamamlayıp bayrama ulaşacak olanlara..
Eskiden Ramazan ayı manilerle şiirlerle karşılanırdı.. Mesela aklıma şu an gelenlerden bir tanesi de şöyle..
Ramazan can kurban/.. İşte geldi Ramazan/.. Ağama mektup yazam/.. Gün ola devran döne/.. Ağamla bile gezem..
Çocukluğumuzda, mübarek Ramazan’ın gelmesine günler kala heyecan başlardı.. Büyüklerimiz gibi biz de oruç tutacaktık.. Teravihe gidecektik.. Kısacası, rahmet ayı Ramazan’ın manevi ikliminde ibadetin lezzetine varacaktık..
Çocukluk yıllarım.. 60’lı senelerin başları.. İstanbul’dayız.. Fatih semtinde ikamet ediyoruz.. Ve de bu semtte yaşamanın zevkine varıyoruz, çünkü Fatih aziz İstanbul’un merkezi.. Ayrıca cami-mescid yönünden de çok gani..
Bizim evimiz o zamanlar Fatih Camii’ne oldukça yakın bir yerde.. Sırtını Darüşşafaka Lisesi’ne dayamış olan Salih Zeki Sokak’ta.. Aynı zamanda bir o kadar da Yavuz Sultan Selim Camii’ne yakın..
Civarda pek çok irili ufaklı cami ya da mescid de var.. Mesela; Hırka-i Şerif.. Mesela; Atik Ali.. Pirinçci Sinan Ağa.. Kadıçeşme.. Sankiyedim.. Manisalı Mehmed Efendi.. Emir Buhari.. Akseki Mescidi.. Dülgerzade.. Kovacı Dede.. Nişanca.. Balipaşa.. İsmail Ağa.. Kumrulu Mescid.. Bunların hepsi evimize yürüyerek 10 dakika mesafede..
Ramazan ayı başladığında önce Fatih Camii’nden başlardık teravih kılmaya.. Birkaç gece devam ederdik ve ardından diğer camilere giderdik.. Hele bir sene vardı ki, (1970 olabilir) otuz teravihi otuz ayrı camide yaşamıştım.. Rahmetli babam öncülük etmişti.. İftardan hemen sonra yollara düşmüştük ve çeşitli camilerde teravih kılmıştık.. İnanın, çok keyifli dakikalardı..
O sene, yukarıda ismini zikrettiğim camilere, hatırlayabildiğim kadarıyla, Eyüp Sultan’ı, Beyazıt’ı, Şehzadebaşı’nı, Süleymaniye’yi, Yeni Camiyi, Sinan Paşa Camii’ni, Dolmabahçe Camii’ni, Ortaköy Camii’ni, Fındıklı Camii’ni, Yahya Efendi Dergahı’nı ve hatta Üsküdar’daki Aziz Mahmud Hüdai Cami-i Şerifi’ni de ilave etmiştik.. Ne de muhteşem olmuştu.. Her camide ayrı cemaat.. Değişik imamlar, yanık sesli müezzinler.. Gerçekten unutulmayacak anlardı..
Evet, mazide kalan o güzel günleri hasretle ve özlemle anıyorum.. Bu duygu ve düşüncelerle Ramazanınızı tebrik ediyorum..
Bu mübarek ayın âlem-i İslam’a, huzur, sükun ve selametler getirmesini de Halik-i Zülcelal’den niyaz ediyorum..
¥
KOSOVALI AZMİ..
8-10 Ağustos tarihlerinde Balkanlar’daydım..
Bursa Büyükşehir Belediyesi ve Osmangazi Belediyesi’nin ortaklaşa tertip ettikleri “Sultan 1. Murat’ı Anma ve Kültür Şöleni Etkinlikleri”ne katıldım..
Devlet Bakanı Faruk Çelik; Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe, Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar, Bursa Vali Yardımcısı Selman Yenigün’ün dışında, öğretim üyeleri, işadamları, meclis üyeleri, muhtarlar, yerel gazeteciler ve halktan kişilerden oluşan 3 otobüs dolusu davetli de Bursa’dan Makedonya ve Kosova’ya intikal etti..
Biz de kafilenin İstanbul ayağı olarak bu anlamlı geziye uçakla katılanlardandık.. Bendeniz Sami Özey, İlahiyatçı Abdülhalik Selman Hoca, Türkiye Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Nuh Albayrak, emekli yönetici Lami Özey ve Esenköy Belediye Başkanı Özer Kaptan..
Önce Makedonya’ya geçtik.. Üsküp, Kumanova, Likova, Tetova.. Daha sonra da Kosova’ya vasıl olduk.. Prizren ve Piriştina’ya..
Bu şehirlerde unutulmayacak sahnelere şahit olduk.. Ecdad yadigarı çok eserler gördük.. Gönlü gani cömert insanlarla tanıştık.. İnşallah bu gördüklerimi tafsilatlı bir biçimde sizlerle önümüzdeki günlerde paylaşacağım..
Ama duygu dolu bir sahne vardı ki onu özellikle sizlere aktarmak istiyorum..
Kosova’daki son gecemizde Priştina Oteli’ndeyim.. Gecenin yarısı.. Fotoğraf ustası Nuh Albayrak her zaman olduğu gibi makinesiyle meşgul olup çektiği nefis fotoğraflara bakıyor.. Ben de otel lobisinde internet marifetiyle haberleri takip ediyorum. Yanıma bir yaşlı insan geldi.. 70’inde gibi.. İsmi Azmi.. Priştinalıymış.. Soyadını söylemediği için bilemiyorum.. Türkiye’den bir heyet geldiğini duyunca gecenin o saatinde otele gelip önüne kim çıkarsa kucaklaşmak istemiş.. Neticede biz çıktık karşısına ve Azmi Bey’le sohbete başladık.. Türkiye’ye 2 defa gelmiş ve Esenler’de, Alibeyköy’de akrabaları varmış..
Azmi amca şöyle diyor.. (Aynen konuştuğu gibi yazıyorum)
“Buralara hoş gelmişsınız!.. İnşallah iyisınızdır.. Gürmüşsunuzdur Makedonya’da, Vodno dağının tepesindeki haçi.. 65 metredır.. Bir de geceleri işiklandirirler. İşte bizlere en çok koyan o olur.. Çok zorumuza gider.. Allah size üyle bir aciyi güstermesın.. Vatanımızda üyle bir durumi yaşamak üzey bizleri.. Allah’ın ipine hepimız sıkı sıkı sarılalım.. Bizler burada zaman zaman tefrikaya düştuk.. Sizlerı da izlerız.. Irk yüzünden ayrımcilige düşmeyinız.. İrkımızi, miletimizi elbette severız, ama bize dinımız yeter!..”
Azmi amca bizim gazeteci olduğumuzu da öğrenince çok memnun olduğunu söyledi ve ardından bölgeye has Türkçesiyle devam etti..
“Gazeteci Sami Bey; ben Necip Fazıl hayraniyım.. Üstadın pek çok şiirini ezbere bilirım.. Ama bir tanesi vardır ki onu ukurken güzyaşlarımi tutamam!.. O da SAKARYA TÜRKÜSÜ’dür..
Senden bir ricam vardır.. Yazasın o şiiri gazetende.. Süyleyasın Priştina’da bir ihtiyar Azmi’yi gürdigini.. Aynen büyle diyesın!.. Ukumiştir gecenin bir vaktinde Necip Fazıl’dan bir şiir, diyesın!.. Hem de güzyaşlarıyla ukumiştir, diyesın!.. O Azmi Türkiye’ye sevdalidır, diyesın!. Süyleyasın ihtiyar Azmi’nin her namazinda Türkiye’ye dua ettigini.. Sonra da gazetede çıkarirsın!.. Ben de turunuma süylerım, bilgisayardan bulur ukutturur yazdiklarıni bana”..
Ve Kosova kartalı Azmi amca gecenin geç vaktinde Sakarya Türküsü’nü öyle duygulu, öyle coşkulu okudu ki, hayranlıkla dinledim.. Biz Sakarya Türküsü’nü İstanbul’da Nuri Karahasanoğlu’ndan dinlemeye alışmıştık ama Priştinalı Azmi amca da yaman okudu doğrusu..
Değerli okuyucularım; açık ve net gördüm ki suyun öteki tarafında yaşayan kardeşlerimiz Türkiye’ye sevdalılar.. Ancak, bizler de o kardeşlerimizi bağrımıza basmıyor muyuz?..
“Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna..
Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?..”
diyen Necip Fazıl da o fevkalade güzel dizeleri dantela gibi örerken aynı duyguların tercümanı olmamış mı?.. Şiirinde vurgu yaptığı akıncılarla Prizren’de, Tetova’da, Üsküp’te gördüğüm Rüstem’ler, Mahir’ler, Mürsel’ler ve Priştina’da gecenin yarısında bizi bağrına basan Azmi’ler aynı kişiler..
Netice-i kelam; Allah sayılarını arttırsın.. Mevla Teala onların başlarını her daim dik kılsın.
¥
NOT: Sakarya Türküsü şiirini yer yokluğundan dolayı yazamadım.. Ancak meraklıları ve bilhassa Azmi amca için yazı dizisinde yer vereceğim..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi