Aydınların dinle imtihanı...
Aslında başlık, kendisini aydın zannedenlerin dinle imtihanı şeklinde olmalıydı...
Çünkü aydın sözünü gerçekten hak eden insanların, üzerinde imal-i fikr eyledikleri konuyu, detaylı olarak olmasa da, ana hatlarıyla bilmeleri, bilmiyorlarsa da öğrenmeleri gerekir.
Ramazan'ın halkımız tarafından nasıl mutlulukla karşılanıp değerlendirilmeye çalışıldığı, ortada...
Bu ayın gelmesinden hiç hoşlanmayanların diş gıcırtılarını da arada duyabiliyoruz...
Bunların çoğunluğu kendilerini aydın olarak isimlendirenlerdir yazık ki...
Aydınlar ve din arasındaki sıkıntı, eski devirlerde başlamıştır ve anlaşılan sonuna kadar da devam edecektir.
Kendisini 'aydın' kabul edenlerin nas'la ilgili konularda biraz şüpheci olmalarının anlaşılabilir tarafları vardır herhalde.
Ama bizdeki aydın kesimin benzemeye çalıştığı batılı aydınların; dine karşı olanı ve olmayanıyla hemen hepsinin dini bilgilerle mücehhez olduklarını ve hatta çoğunun teoloji tahsil ettiklerini biliyoruz.
Oysa bizdeki aydın(ımsı)lar, teolojinin / ilahiyatın yanından bile geçmedikleri gibi, ilk ve orta öğrenimde din bilgisi öğretilmesine bile karşı çıktıkları için asgari seviyede olsun din bilgisinden mahrumlar.
Gazetelerde yazan birilerinin: 'Ne mutlu bir tesadüf!.. Mübarek Kurban Bayramı bu sene de Hac günlerine denk geldi!' şeklinde yazılar yazması, halkımız arasında mizah mevzuudur.
Tıpkı, birisinden bahsederken: "Gösteriş olmasın diye cuma namazlarını evinde kılar ya da kazaya bırakır" denilmesi; ciddi ciddi 'Kur'an-ı Kerim'deki Hadisi-i Şerifler'den veya 'Peygamber Efendimiz (sav)'ın ayetleri'nden bahsedilmesi gibi...
Bu türden yazılar yazıp, sözler söyleyen insanlar; öyle olduğunu zannettikleri için, yani doğru olduğu düşüncesiyle bu işi yaparlar.
Zaten yazdıklarının ya da söylediklerinin mizah konusu olmasının sebebi de vahim yanlışları doğru zannederek yapıyor olmalarıdır.
İşin bir tarafı eğlenceli bile sayılabilir, anlayacağınız.
Ama işin bir de diğer tarafı var. İşte vehamet de burada zaten...
Yüzde doksandokuzu Müslüman olan Türkiye'de, hala guslün, abdestin, namazın, orucun... ne olduğunu bilmeyen insanlar olabileceği kimsenin aklına gelmez herhalde...
Oysa var!..
Hasbelkader dindar arkadaşlar edinip namaza ya da oruca başlayan çocuğunu, 'son günlerde buna bir garip haller oldu doktor bey!' diyerek psikiyatriste götürenler olduğunu aklınızın ucundan olsun geçirir miydiniz?..
O da var!..
Bahsini ettiğimiz insanların, azınlık mensubu gayrimüslimler ya da dinle imanla alakalarını kesmek için ellerinden geleni yapan ateistler olduğunu filan zannetmeyin.
Bunlar tabir caizse, sıradan insanlar aslında.
Hayatlarını kendilerine has bir şekilde sürdürürken, dini konuları öğrenmeyi, bir gün nasıl olsa öğreniriz diye hep geleceğe bırakıp duran kesimlerdendir bunlar.
Ve ilginçtir, sosyolojik değerlendirme açısından belki de muhafazakar sayılmaları gerekir...
Neyi muhafaza ediyorlarsa artık...
Türkiye'nin en önemli yaralarından birisi işte budur ve özellikle aydın kesim bunun nasıl bir problem olduğu hakkında en ufak bir fikir sahibi olmadığı için de, bu yara kanayıp durmaktadır.
İnancın, namazın, orucun, iftarın, sahurun, tesettürün, başörtünün... neler ifade ettiğini bilmeyenlerin aydın geçindiği bir ülkede yaşamak, ne kadar hazin!..
Neye karşı olduklarını olsun biliyor olsalardı, keşke...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.