Hakikaten 'adil' bir adli sistem...
Adli yeni yılın açılışı töreni ile ilgili haberleri izlerken, Yargıtay Başkanı'nın, konuşmasını önündeki metinden okuyarak yapması dikkatimi çekti.
Belki önemsiz bir ayrıntı, ama yeni adli yılın açılışı gibi önemli bir zamanda, önemli şeyler söylemekte olan Hasan Gerçeker'in, sadece elindeki kağıtları okuyor olması, nedense dikkat çekici geldi bana.
Belki huyu öyle, belki de oruçlu olduğu için heyecan dozajı oldukça az bir konuşma yaptı... Ya da başka bir şey...
Kimin söylediği hususunda değişik rivayetler olsa da: 'Adalet Mülkün Temelidir' sözünün doğruluğu hususunda kimsenin şüphesi yoktur. Bu sözdeki mülk kelimesinin de burada, bildiğimiz manada değil, 'Devlet' manasına kullanıldığını da, çoğumuz biliriz.
İşte Mülk'ün temeli olan Adalet müessesesinin en tepe noktalarının birinde bulunan Yargıtay Başkanı'nın açılış konuşması, bundan önce hep olduğu gibi, bu sefer de önemli bir konuşmaydı ve herkes, bu konuşmadan kendisine göre faydalandı.
Adli sistemin son 25 yılını aktif bir şekilde (gazete sorumlu müdürlüğü sebebiyle ve çoğunlukla da sanık) yaşamış birisi olarak; bir hakimin ceza verdiği yazıyı, kararı verdikten sonra okuması; temsil ettiğim gazete (Milli Gazete) dolayısıyla dosyaya göre tanık iken sanık olarak çağrılmak, herhangi bir suç olmasa bile bazı dönemlerde hemen her ay mutlaka bir davaya muhatap olmak, gazetedeki edebiyat yazılarının bile gerektiğinde 312 ile ilişkilendirilmesi... gibisinden tecrübelerin artık yaşanmayacağı, yeni ve hakikaten 'adil' bir adli yapıya doğru gidildiğinin ipuçlarını aradım, Başkan'ın konuşmasında.
Ama böyle bir şey yoktu...
Belki de var, ama konuşmasında değinmemeyi tercih etti, kim bilir...
Adli mekanizmanın işleyişi ile alakalı sıkıntıların, çeşitli sebeplerle tavan yaptığı bir dönemde yaşıyoruz.
Daha önceki adli yıl açılışlarında da vurgulanan 'vicdanları ve cüzdanları arasına sıkışmış hakim ve savcılar' meselesi, layıkı vechile halledilebilmiş değil.
Hakim ve savcıların, önlerine gelen davalara hukuk açısından değil, siyaset ve ideoloji kalıplarına göre bakması hali ile de sık sık karşılaşıyoruz, maalesef.
İşleyişte, kanunların metni yerine gerekçelerin; bazen de gerekçe zerre kadar kaale alınmadan metinlerin kullanıldığına hala şahit olabiliyoruz ve bunun, önceden oluşturulmuş bir kanaatin hüküm haline getirilmesi için yapılıyor olması, işin belki de en vahim tarafı.
Sayın Gerçeker'in konuşmasında vurguladığı hususların çok önemli olduğunu düşünen birileri, mutlaka vardır.
Ama, kanunlarda ne yazıyor olursa olsun bildiklerini uygulama derdinde olanların ve dahası; bir şekilde yasama ve yürütmeyi devre dışına çıkarıp, kafalarındaki gibi bir sistem oluşturmaya çalışanların artık fazla olduğunu düşünen milyonların da olduğunu, unutmamak gerek.
Cumhuriyet veya demokrasi; hangisi olursa olsun, imtiyazı reddeden bu kurumların / kavramların gölgesine sığınıp; kendilerinde imtiyazlar vehmederek, insanlara hayat tarzı empoze etmeye çalışanlar, ne kadar da çağdışı kalmış durumdalar!.. 21. yüzyılın dünyası, insan hak ve özgürlüklerinin zirve yaptığı bir dünya. Muasır Medeniyet derdindeki Türkiye'nin, kanunlarda olmayan yasakları hakim kılmaya ve yasakları gayridemokratik usullerle kanuni hale getirebilmeye uğraşan zihniyetle, daha çok işi var anlaşılan...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.