'Hiç sevmem korku filmlerini!'
Zorlu ve yoğun bir çalışma dönemine girdim. âlemlerin Rabbi Yüce Allah’ın, azze ve celle, izniyle ve eksik bırakmayacağınızdan emîn olduğum duâlarınızın da desteğiyle, nicedir tasarladığım bir filmi çekmeye hazırlanıyorum…
Belki bu yüzden bir süre için şerefli Vakit gazetemizdeki yazılarıma ara vermek zorunda bile kalacağım…
Aynı zamanda dâvâ arkadaşım olmasıyla iftihâr ettiğim ve şeref duyduğum hanımım bu yoğun dönemimde de esirgemedi/esirgemiyor desteğini benden. Bugün onun kalemi konuşacak sizlerle bu fakîrin yerine:
“çocukluğumdan kalma bir anım uzun yıllar boyu beni hiç bırakmadı. Annem-babam sinemayı severlerdi TV bağımlılığından önce. Yaşadığımız şehir İzmir’in çankaya semtindeki yazlık Gönül Sineması’nın müdavimlerindendik. Babam işten dönünce alelacele akşam yemeğini yer, rahmetli kardeşimi bebek arabasına oturtup yazlık sinemanın yokuşlu yolunu tutardık. Annemle babamın Türk filmleriyle yıldızı hiç barışmadı. Genellikle yabancı filmlere gidilirdi. İşte yine böyle bir sinema sefâsı gecesi, bir filmin tâcizine uğradı o saf çocuk rûhum ve bilinçaltım. Bilimkurgu filmlerinin unutulmazlarından olan sinekle insan karışımı bilimadamını anlatan film benim kâbusum oldu. Sözde, bu bilimadamı insanı ışınlayan bir makine yapıyor, büyük bir fânustan bir başka fânusa kendini ışınlıyordu. Ama bu çalışma esnâsında bir karasinek giriyor fânusun içine, ışınlama işlemi bittiğinde, başı kocaman bir sinek başı, vücudu insan olan bir yaratık, diğer fânusta ise başı küçücük bir insan başı vücûdu kocaman bir sinek olan bir başka yaratık meydana geliyordu. İşte uzun yıllar boyunca bu kâbusu gördüm. Ve bu yüzden kırkbeş yaşına girdiğim şu günlerde hâlâ hiç sevmem korku filmlerini.
Başörtüsüyle ilgili yaşananlar ise bana seyretmek istemediğim bir korku filmi gibi geliyor. Baktığım zaman etrafımda kocaman sinek kafalı yaratıklar dolaşıyor.
Nasıl oluyor da bu hâle geliniyor, anlamam, kabûl etmem mümkün değil!
Hele benim gibi, otuzaltı yaşına kadar, bırakın giydiği kıyâfeti, hayat tarzının, davranışlarının hesâbını vermeyen biri için hiç değil!
Sözde benim “özgürleşme”mi savunan ve isteyen kadınlar ve erkekler bana en büyük baskıyı yapıyorlar. Daha doğrusu, bana aklını kullanmayan, aptal, ne istediğini bilmeyen, köle, sömürülen ve baskı altında tutulan bir insan gibi davranıyorlar. Bu kadar zâlim, bu kadar seviyesiz nasıl olunuyor!
Ben sizin hayat tarzınızla otuzaltı yıl yaşadım. O hayattan memnun kalmadım, mutsuz oldum, kendi özgür irâdemle, hiç kimsenin etkisi ve baskısı olmadan, yalnızca ve yalnızca âlemlerin Rabbi Yüce Allah’ın bize hayat ve varoluş rehberi olarak gönderdiği mubârek Kur’ân’ı okuyarak, O’na teslîm oldum. Artık âlemlerin Rabbi Yüce Allah’ın istediği gibi yaşama çabası içindeyim. Hedeflerimi de epey büyüttüm bu arada: sadece bu dünyada değil, âhiret için de hayatımı değerli kılmaya gayret ediyorum.
Ben kendi içimde bu değişimi yaşarken, bunun dışa dönük ifâdesi olan tesettürü de uyguladığım için, size hesap mı vereceğim?
Ne oluyor size ki, bu kadar cür’etkâr olabiliyorsunuz?
Açılmanın serbest olduğu bir toplumda, örtünmek de bir o kadar serbest olmalı ki, denge kurulsun! Adâlet tecellî etsin, rahmet olsun!
Açık gezenlerin yaşama, eğitim alma, çalışma, varlıklarını istedikleri gibi şekillendirip sürdürme hakları varsa, tesettüre girenlerin de mutlaka ve mutlaka olmalı!
Bütün bu saygısız ve cür’etkâr davranışları sergileyen hanımlara –erkekleri bir tarafa bırakarak- bir dâvette bulunuyorum:
Gelin, yalnızca bir gün için İslâmî tesettür kurallarına uygun bir şekilde örtünün, sokağa çıkın ve aramıza karışın! Bir bakın bakalım, biz sizin hayalinizde yarattığınız o zavallı ucûbelere benziyor muyuz! Hayallerimizi, beklentilerimizi, kocalarımızla ve çocuklarımızla olan ilişkimizi, zamanımızı ne ile ve nasıl değerlendirdiğimizi, kendi aramızda hangi konuları, nasıl ve neden konuşup tartıştığımızı, dünyaya bakışımızı, yalnızca içinde yaşadığımız olaylar hakkında değil, dünyanın gidişatı hakkında neler düşünüp hissettiğimizi birebir tecrübeyle tanıyın! Dahası tesettürlü olmak ne demekmiş, kolay mıymış, zor muymuş, bir yaşayın! İşte o zaman belki bu korku filmi son bulur.
Bir kadın tesettüre giriyorsa – tabiî hakkını vererek!-, ona yalnızca saygı duyulur!”
Müteyakkız olalım, hep müteyakkız kalalım!