Kürtleri 'Ecnebi himayesine itme' planı...
“Eyâlet fikri”, federasyon fitnesine dönüşür…
Osmanlının meşrûtiyet ve hürriyet içinde düzenli ve güvenilir bir idâreye kavuşması iyi niyetiyle “adem-i merkeziyet”i teklif eden Prens Sabahaddin’in, peşinden sözkonusu “fikri”nin son derece su-i istimale müsait olduğunu görmesi üzerine vazgeçmesi, daha o devirde Bediüzzaman’ın isâbetli tesbitini tasdik etmekte.
Büyük devletler tarafından ırkî ayırımların tahrikiyle iftirak fitnesinin azdırılması ve ülkenin bölünmesine istimali, “adem-i merkeziyet”i ve “muhtariyet”i, Prens’in kastettiği idârî tarzın çok ötesine taşımış; ülkeyi parçalayacak fitneye âlet edilmişti.
Bu bakımdan Kürtlerin mâneviyat mâyâsını ve kültürünü katleden Marksist terör örgütünün ve “muhatap alınması”nı şart koştuğu İmralı’daki terörist başının, güya “Kürtler adına” ortaya attığı teklifler, bir zamanlar Fransa’da Ermeni Boğos Nubar’la “Ermeni Konferası”na katılan Şerif Paşa’nın “Kürtler adına” Osmanlı’ya karşı kalkışan Ermenilerle “iftirak mukavelesi”yle işbirliğine benziyor…
“Irkçılık fikri”nin Emeviler zamanında Müslümanların ittihadını zedeleyen, Hürriyetin başında “kulüpler” suretinde büyük zararlar veren ve İslâm dünyasının Osmanlıdan koparılıp istilâcılarca bölüşüldüğü Birinci Dünya Savaşında “ırkçılığın istimali”ne dikkat çeken Bediüzzaman’ın, bunun vatan ve millet için büyük bir tehlike teşkil ettiğini her fırsatta bildirmesi, oldukça anlamlı.
Bu açıdan “İslâm kahramanı Adnan Menderes”e yazdığı mektupta “hayat-ı içtimaîyeyi tamamen zir-u zeber eden bir zehir ve hâriçteki düşmanların parmak karıştırmalarına tam bir zemin hazırlamak” olarak ikaz ettiği, “vatana ve millete ve hâkimiyet-i İslâmiyeye bir su-i kast” olarak nitelendirdiği “pek dehşetli cinâyet” ve “büyük fitne” budur. (Emirdağ Lâhikası, 393-394)
KÜRTLERİ “ECNEBİ HİMÂYESİNE İTME” PLÂNI…
Görünen o ki tıpkı Osmanlı’nın son döneminde olduğu gibi, “muhtariyet” perdesi altında tahrik edilen “ayırımcılık” illeti, “altıyüz seneden beri bayrak-ı tevhidi (İslâm’ın tevhid ve birlik bayrağını) umum âleme karşı i’lâ eden (yücelten) Türkler”le onların “cihâd arkadaşı” Kürtleri birbirinden koparma komplosu. Dün olduğu gibi bugün de “özerklik” paravanında modern “mandacılık”la tıpkı Kuzey Irak’taki işgalcilerin kuklası yetme yönetim gibi Kürtleri “ecnebî himâyeciliği”ne itme oyunu…
“Özerkliğin”, yani “eyâlet sistemi”nin neticede ülkenin bütünlüğünü parçalayıcı bir “muhtariyet”e ve “federasyon”a dönüşeceğini ve Kürtleri ecnebi himâyesine sokacağını belirten Bediüzzaman’ın, bir asır öncesinden “Kürtlük dâvâsı pek mânâsız bir iddiadır” demesi, bu açıdan dikkate değer.
İşin gerçeği şu ki bugün Osmanlı’yı bertaraf etmeye çalışan ecnebilerle işbirliği içindeki kavmiyetçilerin “özerklik talebi”, Bediüzzaman’ın tesbitiyle, “kendilerini Kürdlerin vekil-i müdafii olarak gösteren”, ancak “hakikî Müslümanlardan olan Kürdleri Müslümanlıktan ayırmak isteyen ve esasat-ı İslâmiyeye muhalif hareket eden” ifsad şebekelerinin “büyük plânı”nın bir parçası…
Zira bu plân, Osmanlı’yı bertaraf etmeye çalışan ecnebilerle işbirliği içindeki kavmiyetçilerin “muhtariyet talebi”yle aynı vartaya varıyor. “Etnik iftirakı” dinamitlemekle küresel ifsad şebekelerin tuzağına düşürüyor.
Bediüzzaman’ın ifâdesiyle, “Kürdleri ecnebî himâyesi altına alan “İslâmın men’ettiği (yasakladığı), uhuvvet-i İslâmiyeye münâfi (aykırı) pek mânâsız bir iddia olan ‘Kürdlük kavmiyeti’ dâvâsı”, Osmanlı devletini ortadan kaldırmaya uğraşan ecnebilerin emelleriyle aynı temâyı taşıyor. (Kürdler ve Osmanlılık, Sebilürreşâd, 4. Mart 1336 -17 Mart 1920- Eski Said Dönemi Eserleri, 107-110)
İSLÂM KARDEŞLİĞİ, MİLLÎ BİRLİĞİN TEMEL TAŞI
Dün “mübârek kardeş Arapların mücâhid Türklere karşı zararları görülmüş”tü. Bugün aynı iftirak fitnesi, “eskidenberi İ’lây-ı kelimetullah (Allah’ın isminin yücelmesi ve İslâmın yayılması) ve bekâ-yı istiklâliyet-i İslâm (İslâm’ın hâkimiyet ve istiklâliyetinin ebed müddet olması) için, farz-ı kifâye-i cihâdı deruhte ile (yerine getirmekle) kendini yekvücut olan âlem-i İslâma fedâya vazifeder ve hilâfete bayraktar görmüş olan bu devlet-i İslâmiye” diye târif ettiği Osmanlı’nın bâkiyesi Türklerle Kürtler arasında ilka edilmeye çalışılıyor.
Bediüzzaman’ın tâbiriyle, vatana ve milletin birliğine ve bütünlüğüne karşı “ifsadçı, anarşi hesâbına çalışan komitelerce” İslâm kardeşliğini tahrip eden “kavmiyetçilik” türetilmekte. “Emâreler” açıkça görünüyor. (Emirdağ Lâhikası., 319-320)
Milyonlarla şehidin kanıyla kaynaşmış İslâm kardeşliğiyle bin yıl beraber barış içinde yaşamış Türklerle Kürtlerin mânevî muhkem birlik bağını, “ayrılıkçı” te’villerle bombalamak, “ittifaksızlıktan gelen zafiyet ve kuvvetsizlik sebebiyle ecnebinin politikasına âlet” olmaktır…
Bu tehlikeye karşı yegâne çâre, asırlarca omuz omuza cihâd edip Kur’ân’ın bayraktarlığını yapan Türklerle “cihad arkadaşı” Kürtlerin ve sâir Müslüman unsurların birbiriyle mecz olmuş ve “tam birleşmiş İslâmî bir milliyet” haline gelen inanç birliği üzerinde gelişen “İslâm kardeşliği”nde.
Çözüm, “İslâm kardeşliği ve milliyeti”ni millî birliğin ve bütünlüğün temel taşı yapmaktır. Başka olamaz, olmadı, olmuyor…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.