Saymadan vermek II
4- Zekât kulun, serveti veren ALLAH Teâlâ'ya karşı şükran borcudur. Zekâtı vermek, veliyyi nimet olan ALLAH teşekkür, vermemek de nankörlük sayılır. Zekât bir şükran vazifesidir. Zekât veren bir Müslüman düşünür ki: Elde ettiğim bu servet, bana ALLAH Teâlâ'nın bir ihsanıdır. Bir çok insanlar benden daha güçlü, daha kuvvetli, daha bilgili oldukları halde bu servetten mahrum bulunuyorlar. Bu sebeple bana ikram ve ihsanı sonsuz olan yüce ALLAH Teâlâ'nın bir lütuf ve ihsanı olan bu servetin şükrünü îfa etmek lazım gelir. İşte bu şükür vazifesi, farz olan bu zekâtı ödemekle yerine getirilmiş olur. Zekât Cenab-ı Hakk'ın verdiği servet nimetinin şükrüdür. Şükür ise serveti artırır, nankörlük de eksiltir. Bu sebeble zekât, malı azaltmaz, bereketlendirir ve arttırır. İnsanlar zekât vermekle mallarının azalacağını, belki de fakirleşeceklerini sanırlar. Hâlbuki ALLAH Teâlâ'nın imtihan için, emanet olarak verdiği mallarımızı yine O'nun istediği yerlerde ve şekillerde harcamak hem O'nu memnun edecek, hem de malımızın bereketini artıracaktır. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de:
"Hatırlayın ki Rabininiz size şunu bildirmişti: Andolsun, eğer şükrederseniz elbette sizin nimetinizi artırırım. Andolsun, eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz benim azabım cidden çetindir." buyrulur. ( İbrahim Süresi: 7 ) Evet zekâtı verilen mal, mutlaka çoğalıp artar. Bu hususta ALLAH şöyle buyurur:
"Hayır için ne harcarsanız O, bunun ardından daha iyisini lütfeder. O, rızıklandıranların hayırlısıdır." ( Sebe Süresi: 39 ) Hakikatten malının zekâtını veren, muhtaçlara yardım eden ihlaslı zengin Müslümanların malları artmaktadır. Bu artışta fakirin gönlünü kazanmanın büyük rolü vardır. Fakat zekât vermeyenlerin, fakir hakkını esirgeyenlerin mallarının da ergeç mahv olduğu görülmektedir. Bunda da aç gözlerin eritici tesiri bulunmaktadır. Bir malın zekâtını vermek, bağ ve asmaların çubuklarını kesmeye benzer. Bir asmanın çubukları kesilmezse o sene haddinden fazla üzüm yapar, fakat bu üzümleri besleyemez. Nihayet kurur gider. Kesilirse hem çok üzüm verir, hem de uzun seneler kurumaz, devam eder. İşte tıpkı bunun gibi zekâtı verilmeyen mal, görünüşte çok görülür. Fakat uzun sürmez, bir afetle yok olur gider. Zekâtı verilirse daima çoğalır.
Evet zekât, mal nimetine şükür için meşru olmuştur ve ALLAH tarafından kulları bir imtihandır. Çünkü Müslüman, ALLAH Teâlâ'nın her emrettiğini yapacağına, her men ettiğinden kaçınacağına ve yalnız O'na inanacağına söz veren insandır. İşte zekât bunlardan hassaten ALLAH Teâlâ'ya inanma hususunda sadık olup olmadığını denemek içindir. Zekâtını veren zengin, ALLAH Teâlâ'ya verdiği sözde durduğunu ispat etmiş ve imtihanı kazanmıştır. Vermeyenler ise vaadlerinde yalancı olduklarını göstermiş; ALLAH Teâlâ'dan başka bir de mala taptıklarını meydana çıkarmak suretiyle dünya ve ahiretlerini harap etmişlerdir. Bu bakımdan zekât vermek, güzel bir akidenin-inancın eseridir. Böyle bir akideye sahip olan kimse, mensup olduğu cemiyet için zarardan beri, bilakis pek faydalı bir insan demektir. Çünkü kendi malından bir kısmını sırf ALLAH Teâlâ'nın rızası için ayırıp fakir olan din kardeşlerine veren ve karşılığında onlardan hiçbir şey gözetmeyen böyle bir insan artık çevresine faydalı olmaz mı? Artık kendisine ait olmayan şeylere göz dikip başkalarının zararlarına hareket eder mi? Başkalarının ellerindeki mallara saldırır mı?
5- Diğer yandan toplum bir bütündür. Herkes gelir ve kazanç elde etmede birbirinden yararlanır. Bu yüzden de meydana gelen servetlerde, başkalarının hakkı bulunur. Zenginin servetinin meydana gelmesinde, içinde yaşadığı toplumun katkısını kim inkâr edebilir? Böyle bir çevrede değil de dağın başında tek başına yaşasaydı bu servet meydana gelir miydi? İşte bütün bu nimetleri veren ALLAH Teâlâ'ya şükür ve içinde yaşadığı topluma teşekkür borcu, zekât emrine uymakla ödenmiş olur.
6- Zekât sayesinde servet korunmuş olur. Sadakalar, maddi ve manevi hastalıklara birer ilaç mahiyetinde bulunur. Abdullah (R.A.) den rivayete göre Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Hastalıklarınızı sadaka vererek tedavi ediniz. Mallarınızı zekât vermek suretiyle koruma altına alınız. Gelecek olan belalara karşı dua ile hazırlıklı olunuz." ( Beyhekî, es-Sünenü'l-Kübra, Cenaiz: No: 6689, 5/230 )
Demek ki, zekât sayesinde servet korunmuş olur. Zekât bir çeşit sosyal sigortadır. Yoksul ve düşkün durumunda bulunan kimseler bu sigortadan tabii olarak istifade ederler. Meşru ve helal yoldan zaruri ihtiyaçlarını gideren yoksul ve düşkünler zekât sayesinde hırsızlık, dolandırıcılık, adam çarpma, gasp gibi kötü huylar edinmez, gayrımeşru yollardan ihtiyaçlarını gidermek zorunda kalmazlar. Bu bakımdan zekât hem ferdi hem de içtimai, ahlaki faziletleri muhafaza eder. Gerçekten de zekât ve sadaka verenlerin mallarında, canlarında bir feyiz ve bereket, bir sıhhat ve afiyet yüz gösterir, bunun çok fevkinde olarak da kendileri Hak Teâlâ'nın rızasını kazanıp nice manevi mükafatlara nail olurlar, nice manevi mehlekelerden, ölüm sebebi olan şeylerden kurtulurlar. Sadakalar ise maddi ve manevi hastalıklara birer ilaç mahiyetinde bulunur.
7- Zekât, insandaki merhamet duygusunu geliştirir, şefkat meylini artırır, hayır işleme zihniyetini pekleştirir. Gönül zenginliği kazandırır. İnsanı inceltir ve yumuşatır. Sert ve katı olmasına engel olur.
8- Zekât, fakirlere satın alma gücü kazandırdığı için pazarların hareketlenmesine ve alış-verişin canlanmasına sebep olur. Bir yandan servetin adil şekilde paylaşılmasını, diğer yandan servetin güven ortamında çoğalmasını temin eder. Bir Müslüman nisab miktarı olan servetinin belli bir kısmını her sene zekât olarak vermek zorunda olduğundan malını zekâta yedirmeyecek, servetini stok yapmayacak; aksine onu nemalandırmak mecburiyetinde kalacak, parasını atıl durumunda tutmayacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.