Mehmet Talu

Mehmet Talu

Zekat, fitre kimlere verilebilir kimlere verilmez?

Zekat, fitre kimlere verilebilir kimlere verilmez?

Zekâta hak kazananlar İşte bu sekiz sınıftır. Bunları kısaca izah edersek:

1- Fakirler: Nisap miktarı malı olmayan muhtaç kimselerdir. Bunların temel İhtiyaç olarak evinin, ev eşyasının veya borcuna denk nakit parasının bulunması kendilerini fakirlikten çıkarmaz. Bir işte çalıştığı halde gelir düzeyi temel ihtiyaçlarını karşılamayan kimse de bu sınıfa girer.

2- Miskinler: Hiç bir şeye sahip olamayıp yiyeceği ve giyeceği şeyler için dilenmeye muhtaç olan yoksul kimselerdir. Kur'an-ı Kerim'de miskin için:

"Yahut toprağa yapışmış miskin..." (Beled süresi: 16) ifadesinin kullanılması, miskinin son derece yoksulluk ve sıkıntı içinde bulunduğuna delalet etmektedir. Miskinin kimi zaman kalacak yeri de bulunmaz.

3- Zekât İşlerinde çalışanlar: Bunlar zekâtları toplamak için görevlendirilen memurlardır. Zekât işlerinde çalışanlara verilecek olan miktar, çalışma karşılığında bir ücret yerindedir. Bu çalışan kimse zengin de olsa ona bu fondan ücret verilir. Ancak bu sınıfa yapılacak ödeme, topladığı zekâtın yarısını aşamaz.

4- Müellefe-i kulûb: Bunlar kalpleri İslâm'da ısındırılmak istenen kimselerdir. Hz. Peygamber, Mekke'nin fethinde yeni İslâm'a girmiş bazı kimselere zekâttan pay vermiştir. Bunların içinde henüz İslâm'a girmeyenler de vardır. Bu sınıfta zekât vermenin amacı imanı zayıf olanların imanlarını ve Müslümanlıklarını kuvvetlendirmek, diğerlerinden bir kısmını hayra sevketmek, bir kısmının da kötülüğüne engel olmaktır.

Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin; Ebu Süfyan b. Harb, Safvan b. Ümeyye, Uyeyne b. Hısn, el- Akra b. Habis ve Abbas b. Mirdas'tan her birine yüzer deve verdiği rivayet edilir. Alkame b. Ulase'ye ise Huneyn ganimetlerinden mal vermiştir. ( Cessas, Ahkâmu'l-Kur'an, 3/124 )

Hz. Ömer (R.A.) devrinde bu sınıfın zekât payı kaldırılmıştır. Kaldırılma gerekçesi: İslâm'ın artık bunların desteğine ihtiyacının kalmamasıdır. Bu bakımdan hangi düşünce ve maksatla olursa olsun gayri müslime zekât verilemez. Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz, İslâm'ın ilk dönemlerinde Müslümanların sayısı az olduğu, düşmanın sayısı ve gücü çok olduğu için müellefe-i kulûba zekât vermiştir. Fakat ALLAH Teâlâ daha sonra İslâm'ı ve Müslümanları üstün kılarak gayri müslimlere zekât vermekten onları müstağni kılmıştır.

5- Köleler: Kölelikten kurtulmak, hürriyetini para ile satın almak isteyen kimselere de zekât verilir. Günümüzde devletler tarafından kölelik yasaklanıp kaldırıldığı için, bu sınıf da fiilen bulunmamaktadır.

6- Borçlular: Borcu düşüldükten sonra, nisap miktarı malı kalmayan kimseler bu sınıfa girer. Başkasından malı veya alacağı olup da, bunu alması mümkün olmayan kimse de borçlu sayılır. Bu şekilde borcu yüzünden darda bulunan kimseye zekât vermek borçsuz fakire vermekten daha faziletlidir. Çünkü borçlunun hürriyeti bir bakıma kısıtlanmış olur. Onu, bu sıkıntıdan kurtarmak gerekir. Ebu Seid el-Hudri (R.A.)den rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"Beş kişi dışında zengine zekât helal değildir. Zekât işinde çalışan, ALLAH Teâlâ'nın yolunda savaşan, zekât malını parası ile satın alan zengin, fakir komşusuna zekât verilen şeyin kendisine hediye edildiği zengin ve borçlu kimseler. ( İbn-i Mace, Zekât: 27 )

Önemli not: Sanayi devriminin yaşandığı günümüzde en büyük borçlar en büyük sermaye sahiplerine ait bulunmaktadır. Vadesi yirmi yıla kadar uzayabilen borçların sahiplerini, bu borçların karşılığı olan ticaret malları, menkul ve gayrimenkul kıymetler, sanayi tesisleri var olduğu sürece yoksul saymak mümkün olmaz. Çünkü gerektiğinde asli ihtiyaçların dışında kalan bu mal varlığı satılarak borçlar tasfiye edilir. Bunun için borca karşılık olabilen veya karşılık olarak gösterilen ekonomik değerler zekâta tabi olmaz. Meselâ; bir kimsenin yirmi milyar lira kıymetinde ticaret malı ve borca karşılık ipotekli gayrımenkulü bulunsa, buna karşılık sekiz milyar lira borcu olsa, geri kalan on iki milyar liralık malı, kırkta bir zekâta tabi olur.

7- ALLAH Teâlâ'nın yolunda cihad edenler: ALLAH için savaşa hazırlamak veya savaşta olanlara silah almak, bunları donatmak ve ihtiyaçlarını karşılamak için de zekât verilir. El-Kâsânî, el-Bedâyi adlı eserinde "fi sebîlillah = ALLAH Teâlâ'nın yolunda" ifadesini "ALLAH Teâlâ'ya yaklaştıran bütün işler" olarak tefsir etmiştir. Bu yüzden, ALLAH Teâlâ'ya itaat ve hayır yolunda bulunan herkes ihtiyaç sahibi ise bu sınıfa girer. Bu bakımdan "ALLAH Teâlâ'nın yolunda" ifadesi "ilim öğrenmek" anlamını da içine alır. İlim öğrenen kimse zengin de olsa bu sınıfa girer. ( Bak, 2/45 )

8- Yolcu: Sefere çıkan yahut iyilik ve yararlı bir iş için yolculuk yapan ve gittiği yere yardımsız olarak ulaşamayan kimsedir. Hac, cihad, mendup ziyaretler veya ticaret için yapılan yolculuklar buna örnek gösterilebilir.

Yolculara, kendi beldesinde zengin de olsalar yolculuk sırasında muhtaç düşmüşse, gideceği yere ulaştıracak kadar zekât verilir. Ancak böyle bir yolcunun mümkün olursa zekât yerine borç alması daha hayırlıdır.

Kendi beldesinde malını kaybetmek veya alacaklarını alamamak suretiyle muhtaç duruma düşen kimse de böyle yolcu hükmündedir. Bunlar ihtiyaçları kadar zekât alabilirler. Daha sonra mallarını elde edince, almış oldukları zekâttan geri kalan miktarı başkalarına tasadduk etmeleri gerekmez.

Günümüzde bu sekiz sınıftan dördünün genel olarak bulunması mümkündür. Bunlar da: Fakirler, miskinler, borçlular ve yolculardır.

Binaenaleyh, zekâtın ALLAH Teâlâ'nın Kur'an-ı Kerim'de zikrettiği yerlerden başkasına verilmesi caiz değildir. Bu yüzden mescit yapımı, yol, köprü, çeşme yaptırma, nehir kanalları açma, ölü kefenlenmesi, ölen kişinin borcunun ödenmesi, sur ve kale yapımı, savaş malzemesi hazırlamak, savaş gemileri inşaa ettirmek, silah satın almak ve benzeri "temlik" söz konusu olmayan ibadetlere ve ALLAH Teâlâ'ya yaklaştırıcı yollara harcanması caiz değildir. Çünkü:

"Sadaka zekât ve fitreler, ancak fakirlerin, miskinlerin... hakkıdır." ( Tevbe Sûresi:60 ) ayetinde "Feridaten" kelimesi hasr ve isbat anlamı taşır. Yani zikredileni sabit kılmak, bunun dışında kalanları hükmün dışında bırakmak içindir. Dolayısıyla zekâtların bu sayılan yerlerden başkasına verilmesi caiz değildir. Çünkü bunlarda temlik yani birini bizzat sahip kılma, zekât malını onun mülkiyetine geçirme söz konusu olmamaktadır. (Kâsanî, Bedayi, 2/45; İbn-i Abidin, 2/81)

Zekât veya fitre verecek olan bir kimse; zekâtını, fitresini ayet-i kerimede zikredilen kimselerden herhangi birisine verebileceği gibi ikisine, üçüne veya hepsine de dağıtabilir. Fakat, nisab miktarında olmayan bir zekâtın, bunlardan yalnız birine verilmesi daha faziletlidir. Çünkü bu durumda fakir, aldığı zekât ile önemli bir ihtiyacını giderme imkânını elde etmiş olur.

Bir fakire, bir defada nisab miktarı zekât verilmesi caiz ise de mekruhtur. Fakat bu fakir borçlu ise veya aile sahibi olup, aldığı zekât aile efradına dağıtıldığında fert başına nisab miktarından az bir şey isabet ederse, o zaman mekruh olmaz.

Zekâtı, fitreyi akrabaya vermek daha faziletlidir. Zekât verilirken, öncelikle akrabalar ve yakın komşulardan başlanılması gerekmektedir. Zira yakınları ve komşuları dururken, bir kişinin uzak bir yere zekât vermesi doğru değildir. Şöyle ki: Zekâtı, fitreyi önce muhtaç olan erkek veya kız kardeşlere, sonra bunların çocuklarına, sonra amcalara, halalara, sonra bunların çocuklarına, sonra dayılara, teyzelere ve bunların çocuklarına, daha sonra diğer akrabalara vermek, bunlardan sonra da sırasıyla fakir komşulara ve meslekdaşlara vermek daha faziletlidir. Çünkü Abdullah b. Mes'ud (R.A.)nun hanımı Zeyneb (R.Anha)dan rivayete göre, Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimiz, akrabaya tasaddukta bulunanlara:

"Evet! O'na, biri hısımlık yâni hısımla ilgilenme sevabı, diğeri de sadaka sevabı olmak üzere iki sevab verileceğini, haber vermişlerdir. ( Buhari, Zekat:48; Müslim, Zekat:45; Neseî, Zekat:82; İbn-i Mâce, Zekat:24; Dârimi, Zekat:23; A.b.Hanbel, 3/502,503, 6/363 ) Zekât, malın bulunduğu yerdeki fakirlere verilmelidir. Başka yerde bulunan fakirlere gönderilmesi mekruhtur. Fakat başka yerdeki bu fakir kimse, zekât verenin akrabası ise veya oradaki fakirlerden daha çok muhtaç ise, o zaman mekruh olmaz.

Bayramlarda veya diğer günlerde, muhtaç olan hizmetçilere, çocuklara veya müjde getiren fakir kimselere verilecek bahşişlerin zekât niyetiyle verilmesi caizdir. ( Alemgir, el-Fetava'l-Hindiyye, 1/188,190 )

Zekât, fitre kimlere verilemez ?

Soru: Zekât, fitre kimlere verilemez?

Cevab: Bismillâhirrahmaniırahim.

Kendilerine zekât verilmesi caiz olmayan kimseler şunlardır:

a- Bir kimse fakir olan usûlüne yani babasına, dedesine... annesine, ninesine... ve furûuruna yani oğullarına, kızlarına, bunların çocuklarına, torunlarına zekât, fitre veremez. Karısına da veremez. Çünkü verdiği zekâtın menfaati kısmen kendisine ait olmuş olur. Halbuki bu menfaatın kendisinden tamamen kesilmiş olması lâzımdır. Zaten bir kimse hanımının, muhtaç olan usûl ve furûunun nafakasını temin etmekle mükellef bulunmaktadır. İmam-ı Azam'a göre bir kadın da zekâtını, fakir bulunan kocasına veremez. Çünkü adete nazaran aralarında bir menfaat ortaklığı vardır. İmam Ebu Yusuf ve İmam Muhammed'e göre verebilir.

Nafile sadakalara gelince, bunların usûl ve fürua, karı ve kocaya verilmeleri caizdir. Çünkü bunu yapmakla da sadaka ve akrabaya iyilik olmak üzere iki sevab kazanılmış olur.

b- Şer'an zengin sayılan kimselere zekât, fitre verilemez.

Hangi mal olursa olsun, temel ihtiyaçların dışında nisap miktarı mala sahip olan kimse "zengin" sayılır. Şer'i nisaptan az miktarda mala sahip olan kimse sıhhatli, kuvvetli ve çalışabilecek durumda olsa bile zekât alabilir. Çünkü bir kimse güçlü kuvvetli olduğu halde işleri bozulabilir, yeni iş bulamaz veya çalıştığı işten elde ettiği gelir, geçimini sağlamayabilir. Yine, meskeni, ev eşyası, hizmetçisi, biniti, silahı, elbisesi ve ilim ehli ise ilim kitapları bulunan kimselere zekât verilebilir. Çünkü bu sayılanlar temel ihtiyaçlardır.

c- Haşim oğulları yani Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimizin amcaları Hz.Abbas (R.A.) ile Hz. Haris (R.A.)nun evlâd ve torunları ve Hz. Ali (R.A.) ile kardeşleri Akil ve Cafer (R.A.)nun zürriyetleri ile bunların azatlılarına zekât, fitre verilemez. Çünkü bunların ihtiyaçları beytü'l-mal tarafından karşılanmaktadır. Ayrıca Rebia b. Haris b. Muttalib ve Abbas b. Muttalib (R.Anhüma)dan rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz:

"Bu sadakalar, ancak insanların kirleridir. Muhammed'e ve Muhammed'in ailesine helâl değildir." ( Müslim, Zekat: 168; Ebu Davud, İmare:20; Nesai Zekat:95 ) buyurmuşlardır.

d- Zengin bir adamın küçük, bulûğa ermemiş çocuğuna zekât verilemez. Çünkü bu çocuk, babasının malıyla zengin sayılır. Fakat büyük çocuğuna -fakir ise- verilebilir. Yine zengin bir kimsenin fakir olan karısına veya babasına zekât, fitre verilebilir. Çünkü bunlar müstakil şahıslardır, birbirlerinin servetiyle zengin sayılmazlar. Zengin bir kadının yetim, fakir ve babası Müslüman olan çocuğuna zekât, fitre verilebilir. Çünkü bu çocuğun nesebi babası yönüyle sabittir, anasının servetiyle de zengin sayılmamaktadır.

e- Müslüman olmayanlara zekât, fitre verilemez. Çünkü onlar zekât vermekle de mükellef değildirler. Binaenaleyh zekât, fitre; Müslümanlara mahsus içtimaî, dinî bir vazifedir. Bu vazifeye iştirak etmeyenlerin bundan istifade etmeye hakları yoktur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet Talu Arşivi