Kim kimden öğreniyor?
Geçtiğimiz hafta sonu Kuzey Hollanda Milli Görüş Federasyonu'nun daveti üzerine Hollanda'da idim.
Amsterdam Cafer-i Sadık Camii yakınındaki büyükçe bir parkta düzenlenen ve iki gün süren festival programı, civarda bulunan insanların biraraya gelip sohbet ettikleri, hasret giderdikleri bir etkinlik.
Büyük ihtimalle havanın yağmurlu olabileceği düşüncesiyle çadırlar yerleştirilmiş olsa da, iki gün boyunca güneşli bir hava vardı ve özellikle çocuklar, bu havanın tadını çıkarmayı bildiler.
Kuzey Hollanda Milli Görüş Teşkilatı Başkanı Ahmet Duran ve çalışma arkadaşları, festivali bundan sonraki senelerde, daha da genişleterek ve devam ettirmeyi düşünüyorlar.
Bu tür faaliyetler, daha geniş kapsamlı olarak biraraya gelip, sevinçleri ve sıkıntıları paylaşmayı mümkün kılıyor.
Pazar günü, Güney Hollanda İslam Federasyonu'na (NIF) bağlı Leiden Fatih Vakfı Camii'nde düzenlenen bayramlaşma programı vardı.
NIF Başkanı Mehmet Yaramış ve diğer yetkililerin de katıldığı program, Leiden'e yakın bölgelerde bulunan insanımızın geniş ilgisini çekmişti.
Konuşmalar ve program sonrasında oluşan sohbet halkalarında, Hollanda'daki son gelişmeler ve bu gelişmelerin orada yaşayan insanımıza etkisi gibi konular gündemdeydi. Ama Türkiye'den yeni gelen birisi aralarına katılınca, konunun hemen Türkiye'deki gelişmelere kayması kaçınılmaz oluyordu tabii.
Özellikle Demokratik Açılım Projesi ve bu projenin ne gibi sonuçlar doğuracağı, ekonomik krizin ne zaman sona ereceği gibi konularda sohbetler yapılırken, yıllardan beri sahip olduğum bir kanaati tekrar doğrulama imkanına sahip oldum: İnsanımız beden olarak her ne kadar Avrupa'da olsa da aklı ve ruhu ile hala Türkiye'de olmayı sürdürüyordu.
Türkiye'deki gelişmeler, çoğu artık Hollanda vatandaşı olan insanımızı sanki oranın meselelerinden daha fazla ilgilendiriyordu sanki.
Okullardaki Türkçe derslerinin kalkması sebebiyle, çocuklarımızın Türkçelerinin kötüleşmeye yüz tutması ve buna karşı neler yapılabileceği, şimdilik en acil problemlerinden gözüküyor ve bunun için Türkiye'nin acilen harekete geçmesi gerektiğini düşünüyor insanımız.
Sohbetin ana konularından birisi Geert Wilders oldu.
Geert Wilders, aşırı sağcı bir parti olarak tanınan PVV'nın (Özgürlük(!) Partisi) genel başkanı.
Daha önce İslam aleyhtarı birçok girişimde bulunan Geert Wilders, şimdilerde de, başörtüsü ve sakal hususunda girişimlerde bulunmaya başlamış.
Parlamontoya verdiği bir teklifle, başörtüsü takan kadınlara bir lisans verilmesini ve bu lisans için onlardan yılda bin Euro vergi alınmasını talep etmiş Wilders ve sebep olarak da, başörtüsünün sokakları kirlettiğini ileri sürmüş.
Parlamentonun derhal reddettiği teklifle ilgili olarak yorum yapan bazı milletvekilleri, Wilders'in saç modeline işaret ederek: 'O zaman biz de Mozart modeli saç şekli olanlardan vergi alınması talebinde bulunuruz' şeklinde konuşmuşlar.
Hollanda'nın en yüksek tirajlı gazetelerinden birisi olan De Telegraaf da, Wilders'in teklifi ile alakalı olarak 'terbiyesizlik' manşetini kullanmış...
Bayramlaşmada Wilders'in marifetleri ve buna karşı neler yapılabileceği konuşulurken, Türkiye'deki durum aklımıza geldi ve Wilders'in mi Türkiye'deki yasakçılardan ders aldığı, yoksa onların mı Wilders'le yakın temasta bulunduğu sorusuna cevap aradık bir süre.
Sahi, Hollanda'nın Özgürlük Partisi'nin Genel Başkanı Wilders'le, bizdeki özgürlükçü(!) geçinenlerin, İslam düşmanlığı hususunda mutabık olmalarının sebebi nedir acaba?..
Önemli bir mesele...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.