Milletin parasıyla millete zulüm!..
Halen kaçak olarak yurtdışında bulunan Bedrettin Dalan'ın vakfına ait olan Yeditepe Üniversitesi ile YÖK arasında geçmişte yaşanmış bir para aktarma olayı ile ilgili haberler gündemde. Bedrettin Dalan'ın, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nın hemen ardından nasıl bu kadar büyük imkanlara sahip olabilidiği, başında bulunduğu vakfı nasıl kurduğu, üniversite açabilme iznini nasıl alabildiği gibi konular herhalde ilginç konular olmalı.
Yeditepe Üniversitesi ile ilgili konu gündeme gelince, YÖK'ün 28 Şubat sürecinde, diğer vakıf üniversitelerine karşı olan davranışları da haliyle gündeme gelmiş oluyor.
Anlaşıldığı kadarıyla Kemal Gürüz ve Erdoğan Teziç başkanlıkları döneminde YÖK, kanuni esaslara uygun olmadığı halde bazı vakıf üniversitelerine trilyonlar aktarırken, kanuni şartları haiz olsalar da bazılarına kuruş bile aktarmak ihtiyacını hissetmemiş. Sözkonusu paralar, bahsi geçen kişilerin kendilerine ait paralar olsa, sözümüz yok. Ama bu paralar, eğitim-öğretim gelişsin niyetiyle, devlet bütçesinden ayrılan ve eninde sonunda bu Milletimizin ödediği vergilerden oluşan paralar.
Vakıf üniversitelerine yönelik devlet yardımlarının nasıl kullanıldığı, Yeditepe örneği ile iyice günyüzüne çıkarken, vaktiyle YÖK'ün başında bulunmuş isimlerin, üniversitelere yardım yapma ya da yapmama hususunda hangi kriterlere göre davrandıkları da, artık açık bir biçimde anlaşılıyor.
2001'de, İmam-Hatip mezunu olan kızımın okuma arzusunu kıramayıp, başörtüsü hususunda sıkıntı yaşanmadığını bildiğim vakıf üniversitelerinden birisine yönlendirmiştim.
Kayıt zamanı, belki biraz da indirim yaptırabilirim diye, tanıştığımız rektör yardımcısına gittiğimde, şartların değiştiği ve kızımın başörtülü olarak okuma şansı olmadığını öğrendim.
Sebebini sorduğumda, aldığım cevap ilginçti. Zamanın YÖK Başkanı Kemal Gürüz, okulun sahibini Ankara'ya çağırmış ve okuluna yüklü bir miktarda yardım yapılabileceğini, ama bunun için okuldaki mevcut başörtülülerin kısa sürede başörtülerini çıkarmaya zorlanması ve özellikle de yeni kayıt yapılacak öğrencilerin de başörtülü olmaması gerektiğini söylemişti. Mesele basitti: Bizim vergilerimizden oluşan devlet bütçesinden, özel vakıf üniversitelerine yardım yapılması ve böylelikle eğitim öğretimin geliştirilmesi amaçlanıyor ama bu yardımları yönlendirmekle görevli kurumun başındaki kişi, hukuki temelleri gözardı ederek, tamamen kendi heva ve heveslerine göre yardım işini ayarlıyordu.
Kendi ideolojik bakışını temel alarak, Mllletin parasını kullanıp, hoşuna gitmeyen üniversiteleri cezalandıran, hoşuna gidenleri de mükafatlandıran bir anlayış... 1998'den itibaren başlatılan yasakçı uygulama ile onbinlerce vatan evladını, onların ailelerini ve çevrelerini yasa boğan, belki de yüzlerce trajedinin yaşanmasına sebep olan bu kafa yapısının artık tarihe karıştığına inanmak istiyoruz.
Eski kafayı ve onun uygulamalarını tamamen rafa kaldıran ve objektif uygulamalar getirmeye çalışan yeni YÖK Yönetimi, herhalde çok çalışarak, kurumun istikbalde bu tür yanlış uygulamalara alet edilmesi riskini ortadan kaldıracak düzenlemeler yapmak zorundadır.
Bütün yönetim kademelerinde, Milletimizin sağladığı imkanların inançlarına ters amaçlar için kullanılmasının önüne geçilmesi, belki de yapılması gereken en önemli işlerden birisidir.
Kim bilir belki zamanla, üniversitelerin memleket evlatlarına ilim öğreten ve böylelikle ülkenin gelişmesine zemin hazırlayan kurumlar olduğu gerçeği iyice kafalara yerleşir de, oralara başörtülü talebe almamanın tek amaç olarak görüldüğü günler de artık tarihe karışır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.