Hakkına razı olma kültürü demokrasiden önce gelir
Demokrasi herkesin temel insan haklarına sahip olması ve bunu rahatlıkla kullanabilmesi ise sanıyorum insanların haklarına razı olabilme kültürü demokrasinin alt yapısını oluşturur. Bu yönüyle demokrasi tılsımlı bir kavram değildir. Eğer fertlerde hakkına razı olma kültürü gelişmemiş ise demokrasinin yerleşmesi ve işlemesi zorlaşır. O noktada toplumsal kuralların tavizsiz uygulanması devreye girer ki o zaman da güçlülerin, yetkiyi ellerinde bulunduranların borusu ötmeye başlar. Böyle olunca da ortaya çıkan sistem demokrasi olmaktan uzaklaşır.
Halbuki herkesin hakkına razı olduğu bir toplumda hakkın ve hukukun korunması da kolaylaşır. Herkesin olmasa bile istisnalar dışında hakkına razı olanların oluşturduğu bir toplumda sistemin adı ne olursa olsun temel insan hakları teminat altındadır. Halbuki herkesin kendini haklı gördüğü, kendisi için uygun bulduğu bir hakkı başkasına çok gördüğü insanların oluşturduğu bir toplumda giderek herkesin peşine bir polis takmak gibi insan onuru ile bağdaşmayan bir yapı gelişmeye başlar ki, bu da çözüm değildir.
Herkesin hakkına rıza gösterme kültürünün temel taşları vardır. Bu öncelikli olarak maneviyattan geçer, Allah inancından geçer. Bir diğer ifade ile materyalizmin değil maneviyatın hakim olması gerekir. Materyalizmin hakim olması, paranın putlaştırılması ister istemez beraberinde "Ne kadar paran var o kadar insansın" anlayışını getirir ki bu noktadan sonra artık herkes nasıl olursa olsun daha çok kazanmanın peşine düşer. İnsanlar toplumda saygınlık kazanabilmek için daha çok kazanmaya çalışırlar. Bunu yaparken de imkan buldukları ölçüde sınır ve kural tanımazlar.
Buna birde insanların sürekli tüketime zorlanması, buna şartlandırılması eklenince ister istemez hep daha fazla kazanmak gibi bir mecburiyet ortaya çıkar. Bunun için insanlar her şeylerinden vazgeçebilirler. Diyebiliriz ki kapitalist sistem yıllardan beri takdim edildiği gibi bir özgürlükler sistemi değildir. İnsanların bir ücret karşılığında özgürlüklerinden vazgeçtikleri sistemin adıdır. Bu sistemde Hüsnü Aktaş'ın ifadesiyle toplum "Ücretli köleler ile para ve hüküm sahipleri" vardır... Elbette kapitalist toplumlarda toplumun çok büyük bir bölümünü ücretli köleler oluşturur. Para babaları azınlıktadır ama genellikle iktidarların kararlarında onlar belirleyici olurlar.
Peki toplumu materyalizmden kurtarmak Batı değerleri ile, daha doğrusu Batı'nın empoze ettiği ve yüce değerler olarak takdim ettiği anlayışın peşine düşerek mümkün olabilir mi? Bize göre bu mümkün değildir. İnsanlık materyalizmin pençesine düşmek suretiyle bir çıkmaz sokağa girmiştir. Bu çıkmaz sokaktan kurtuluşun tek yolu vardır bu da İslam kültür ve medeniyetinin yeniden belirleyici hale gelmesidir. Bunun için Müslümanların ve İslam dünyasının ayağa kalkması, silkinmesi gerekiyor. Özellikle de Batı değer yargıları karşısında içine yuvarlandığımız aşağılık kompleksinden kurtulmak ön şarttır. Kendi değerlerimizi bir kenara atarak geldiğimiz noktayı görmek için biraz etrafımıza bakmak yeterlidir.
Batı değerlerini bir kenara atabilmek için parayı her kapıyı açan maymuncuk olmaktan çıkarmak, lüks ve konfordan biraz olsun vazgeçebilmek gerekiyor. Kapitalizmin empoze ettiği değer yargılarına sarılarak İslam Kültür ve medeniyetinin ayağa kalkması mümkün değildir. Çünkü, bu silkinişte bedel ödemekte vardır. Eğer şehitlik kavramının içi boşaltılırsa toplumda kim ne için bedel ödeyecek?
Kısacası hakına razı bir toplum için İslam medeniyetinin yeniden canlanması gerekiyor. Hakkına razı bir toplum huzurun, güvenin, sevginin, saygının ve refahın hakim olduğu toplumdur. Herkes zengin değildir ama, İslam toplumu milyonlar açken bir avuç insanın çılgınca tüketim yaptığı toplum değildir. Çünkü zenginin malında fakir fukaranın hakkı vardır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.