Hacca hazırlık, Haccın adabı
Hac yolcuları, büyük bir sevinç ve heyecan içinde hac hazırlığı yapmaktadır. Hacca ilk defa gidecekler, bunun heyecanını yaşarlarken, ikinci ve üçüncü defa gidecekler de o muhteşem Mü'minler seline bir kere daha katılmanın sevinci içindeler.
Hac mevsimi yaklaşınca zengin ve fakir her Müslümanın gönlüne bir ateş düşer. Her Müslüman, o mukaddes beldeyi görmeyi ve bu farzı yerine getirmeyi ister. Fakirliğinden dolayı hacca gidemeyen ve fakat:
- Ah imkânım olsaydı da hacca ben de gidebilseydim, diye içten yalvarmaları, imanlarının kuvvetli olmasına delil olurken, bütün imkânlara sahip olduğu halde, haccetmeyi aklına bile getirmeyen kimselerin halleri ise; ALLAH Teâlâ korusun, imanlarının zayıflığına bir işarettir. ALLAH Teâlâ'ya ve Resûlüne inanan her Mü'min, hacca gitmeyi can ü gönülden ister.
Bu sebeple hacca büyük önem verilmiş; her devirde hac, Müslümanın dinî ve ahlâkî hayatında en derin anlamı olan, en kalıcı tesirler bırakan bir ibadet olarak anlaşılmış, anlatılmış ve yaşanmıştır. Bilhassa âlimler, zâhidler ve sûfiler için hac, mânalar ve sırlarla yüklü, bir ömre bedel ibadettir; kişinin ALLAH Teâlâ'ya yolculuğudur. Beytullah, bir sembol olup asıl ziyaret edilen, etrafında dönülen, istikbal ve istilâm edilen maksud ve mahbub: Ev'in Sahibi'dir. Bu yüzden ALLAH Teâlâ dostları için hac, ömür boyu hissedilen büyük hasretin sonundaki kavuşma olayı olarak algılanmış; hacca böyle bakılmış, böyle değer verilmiştir.
Hac, Müslümanın hayatında böylesine bir dönüm noktasıdır. Onun için, daha hacca gitmeye karar vermesinden itibaren insanın dinî ve ahlâkî davranışında köklü ve derinden bir değişiklik başlayacak, artık geçmişteki cahillikler terkedilecek, hacca gitmenin icabı olarak daha olgun bir dinî hayat dönemi başlayacak. İbadetlerimiz daha muntazam, duygularımız daha temiz, kalplerimiz daha şefkatli, merhametli, affedici olacak; sözlerimiz daha güzel ve hayırlı, işlerimiz daha düzgün olacak; âhir ve akıbetimizi daha çok düşüneceğiz; ahiretimiz ve ölüm ötesi için daha çok hazırlık yapmaya gayret edeceğiz. Hacca başkalarının kusurlarını değil, kendi kusurlarımızı görmek ve düzeltmek için gideceğiz. Orası, başkasından değil, kendimizden şikâyet etme; tövbe, istiğfar ve dua etme yeridir. Elbette sorumlu kurum ve kişilerin görevi hacıları imkânlar ölçüsünde rahat ettirmektir. Ancak hacının görevi de orada bedeninin rahatını değil, ruhunun huzurunu aramasıdır; orada zamanını zayi etmeyip her saniyesini tavaf, namaz, tevbe-istiğfar, dua, zikir ve Kur'an-ı Kerim tilaveti gibi ibadetlerle zenginleştirmesidir.
Doğrusunu söylemek gerekirse, günümüz insanı bedensel rahatına çok fazla düşkün hale gelmiştir. Bu durum onda manevî bir rehavet doğurmakta; ALLAH Teâlâ'nın rızasını ve ruhunun selametini kazanmak için gerektiğinde fedakârlıkta bulunmasını, zahmete katlanmasını zorlaştırmaktadır.
Bu husus, hac gibi ruhânî ve manevî boyutuyla zirvede olunması gereken bir ibadet esnasında dahi gözlenebilmektedir. Yaşanmış bir olaydaki şu iki kişiden hangisinin haccı ALLAH Teâlâ'nın rızasına daha uygun olmuştur dersiniz: İkisi de 50 yaş civarında olan, yüksek mevkili bu kişilerden biri; tamamen o anki şartlar gereği Müzdelife'den Mina'ya 5-6 km. kadar yürütüldüğü için içi öfke dolu. İlgili kuruma ateş püskürüyor. Diğeri ise olaya bambaşka bir dünyadan bakıyor: "Ben üzülmedim, tam tersine mutlu oldum. Ömrümüz arabaya binmekle geçiyor. Ne mutlu bana ki, Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimizin yürüdüğü bu yollarda ben de yürüdüm, O'nun ayağının değdiği yerlere basmak bana da nasip oldu, bu yüzden sevinçten uçarak yürüdüm o yolu!"
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.