Serdar Demirel

Serdar Demirel

İmam Hatip tecrübesinin Pakistan’a taşınması (2)

İmam Hatip tecrübesinin Pakistan’a taşınması (2)

Geçen yazımızda “İmam Hatip tecrübesinin Pakistan’a model” diye sunulmasına değinmiş, oradaki eğitim sisteminde İmam Hatip kurgusuna benzeyen bir uygulamanın zaten başından beri var olduğunu anlatarak; “Pakistan’da sorun daha derinlerde. Türkiye’de bile başarısı tartışmaya açık bir modelle çözülmekten de öte.” diyerek yazıyı noktalamıştık.
Konuya kaldığımız yerden devam edelim.
Öncelikle Pakistan toplum yapısında medreselerin oynadığı role kısaca değinelim.
Medreseler, işlevsel olarak, birer sivil eğitim kurumlarıdır, gönüllü katılım esasıyla hizmet vermekteler. Devletin eğitim hizmeti götüremediği fakir kitlelere bedava hizmet sunmaktalar.
Çocuklarını devlet okullarına yahut özel okullara gönderemeyen fakir aileler, çocuklarının eğitimsiz kalmaması için dinî eğitim veren medreseleri tercih ederler. Medreseleri tercih eden ailelerin çoğunluğunun başka bir seçeneği yok zaten.
Devlet fakir. Nüfusun yüzde 70’e yakını ümmî. Gelir dağılımında, eğitim eşitliğinde dengeler çoğunluğun aleyhine kurulmuş. Fakir ve zengin sınıflar arasında uçurumlar çok büyük...
Medreseler devletin aciz kaldığı bu alanı doldurmakla kalmıyor, toplumsal patlamanın emniyet supapı görevini de üstleniyor.
Medreselerin tasavvur dünyasını oluşturduğu kitleler devlete bağlı insanlardır. Bilmeyenler için zikredelim; Pakistan federal sistemle yönetilen bir ülke. Federal yapının farklı ırklardan ve dillerden oluşan insanları arasında temel çimento, bu medreselerin sunduğu dünya algısıdır. Bir diğer ifade ile Pakistan’ı tarih sahnesine çıkaran varlık nedeni.
Pakistan ulus-devlet sürecini gecikmeyle ve azar azar yaşamakta olan bir ülke. Ulus-devlet projesi laikleşmeyi de kendisiyle beraber getiriyor. Federal yapılı Pakistan için bu süreç bir yıkım olabilir. Medreseler ulus-devletleşmeye direnirken aslında ülke bütünlüğüne ve Hindistan’dan ayrılış nedeni olan ülküsüne hayat veriyor.
Medreseleri hedef tahtasına oturtan Batı’nın, bu kurumların oynadığı bu birleştirici rolden rahatsız olduğunu söylememe gerek yok sanırım.
Yapılmak istenen medreselerin büyük bölümünü kapatmak ve kapatılamayanları da modernize etmek.
“Modernize etmek” derken ideolojik bir dayatmadan bahsediyorum, karşı çıktığım da bu. Yoksa daha iyi hizmet vermesi için medreselerin ıslah edilmesi gerektiği ortada.
Pakistan medrese sisteminde “sâbiteler ve değişkenler arasında bir denge”nin kurulamadığını gözlemliyorum. Değişkenlere sâbiteler muamelesi yapıldığına kaaniyim. Amaçla, amaca götüren araçlar arasında sağlam bir mantık kurulamamış, araçlar kimi yerlerde esasa dönüşmüştür. Bu meyanda ciddi bir ıslaha ihtiyaç var.
Ayrıca medrese hocaları ve dolayısıyla öğrencileri moderniteye karşı donanımlı değiller. Modern olana karşılar genel anlamda. Lâkin moderniteyi ortaya çıkaran epistemolojiyle yüzleşecek birikimden ise uzaklar. Medrese bu imkânı sunmuyor öğrencilerine. Bunun için de moderniteye esaslı eleştiriler getirmekten, İslâm’ı asrın idrakine söyletmekten maalesef uzaklar.
Bu anlamda önemli çalışmalar yapmış birkaç âlimin örnek verilmesi bizim dediğimizi çürütmez, zira biz kişisel çalışmalarının sonucu olarak moderniteyi analiz etmiş çok az sayıdaki ehil insanların varlığını elbette biliyoruz.
Sorun, medreselerin ideolojik ve kültürel anlamda hızla değişip dönüşen dünya karşısında kendi bilgi ve eğitim sistemini yeterince kuramamasında. Bunun dâhili ve hârici nedenleri var elbette. Bu yazıda onlara değinmem mümkün değil.
Öğrencilere klasik ilimler veriliyor, bu gâyet önemli. Ama bunlar verilirken nassların hangi dünya gerçeğine tatbik edileceği de önemli. Bunu ıskalayan medreseler, yeni bir dünyanın inşasında oynamaları gereken rolü oynayamıyorlar.
Bunu da özetle belirttikten sonra medreselerin terörü beslediği ithamına gelelim. Koca bir yalan bu. Bunu iddia edenlerin ortaya koyabildikleri somut istatistikî verileri yok.
Medreseler terörü beslemiyor, ama, medreselerde eğitim alan bazı gençleri savaşın içine çeken bir “derin akıl” var. Üniversitelerde olduğu gibi..
Afganistan’da Rusya’ya karşı verilen cihadı hatırlatırım bu meyanda. Taliban hareketinin ortaya çıkmasında yerel ve küresel istihbarat ağının medreseli gençlere misyon yüklemesini de.
Sözün özü, medreseler; çok uluslu küresel ve kuralsız bir savaşın kurbanı...
Moderniteyi, modern savaş taktiklerini künhüne analizden ve onun maddî imkânlarından yoksun medreselilerin dünyanın süper güçlerine karşı verilen yüksek düzeyli stratejik bir savaşın planlayıcıları olduğunu düşünmek, akla ziyandır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Serdar Demirel Arşivi