İttifak edilen tek husus!..
Çok değil birkaç on yıl önce, sadece eşi aşeren beylerin arayıp, zorlukla bulabildiği türden hemen her türlü gıda, artık elimizi uzatıp alabileceğimiz kadar yakında.
Bu seracılığın, turfanda mahsül yetiştirme işinin gelişmesinin yanında, ulaşımın kolaylaşması ile de ilgili.
Turfanda mahsul şekil açısından mükemmel gözükse de, tad ve koku açısından biraz gariptir. İşin içine değişik gübreler ve hormon karışır çünkü.
Ancak, birkaç on yıl önce yediğimiz mevsim ürünlerinden aldığımız tad da kayboldu bu arada ve bu, sadece yılların geçmesinin tad alma duyumuzda oluşturduğu tahribatla alakalı değil.
Yediğimiz ve içtiğimiz şeyler değişti, hem de fena halde...
Domatese benzemeyen domates, patatese benzemeyen patates, tadı nerdeyse kabak gibi olan karpuz; GDO'lu gıdaların işlenmesiyle elde edilen 800 civarında gıda türünün insanımız için taşıdığı muhtemel tehlikeler vs...
Artık gündemimizde GDO'lu gıdalar var.
Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (gıdalar) meselesinin Gündeme bu kadar hakim olmasının sebebi de, Tarım Bakanlığı tarafından yayınlanan, 'Gıda ve yem amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) ve Ürünlerinin İthalatı, İşlenmesi, İhracatı, Kontrol ve Denetimine İlişkin Yönetmelik'
Kimi, yönetmeliğin bir facia olduğunu ve memlekete frankeştayn gıda da denilen GDO'lu gıdaların girişini artıracağını ve bunun, önüne geçilemeyecek sıkıntılara sebep olacağını; kimi ise tam aksine, yönetmeliğin bu tür gıdaların ülkeye girişine engel olacağını ve dolayısıyla halk sağlığının daha iyi korunacağını söylüyor...
Yönetmeliğin maddelerine şöyle bir bakıldığında, birbirine yüz seksen derecede zıt iki yorumu da haklı çıkarabilecek şeyler olduğunu görüyoruz.
Yani işin gelip dayandığı nokta, uygulamanın nasıl olacağı. Uygulama, bizim ülkemizin başlıca problemlerinden birisidir.
Anayasa ve kanunlarda olmayan yasakların rahatlıkla uygulanabildiği, yine Anayasa ve kanunlarda tanınan hakların kolaylıkla insanların ellerinden alınabildiği bir ülkede yaşayan bizler açısından, sözkonusu yönetmelik bizi koruyor mu yoksa riske mi atıyor sorusunun cevabını bulabilmek, oldukça zor...
Esas soru ise, GDO'nun sağladığı iddia edilen yüzde 30 civarındaki üretim artışı için; domatesimizin balıklı, patatesimizin tavuklu olmasına; bisküvi, çocuk maması ve benzeri gıdalarda GDO'lu hammaddelerin kullanılmasına razı olup olmayacağımız...
Değer mi acaba?..
Her şey bir yana, konuyu tartışan iki tarafın da üzerinde ittifak ettiği bir husus var ki, asıl önemli olan o.
GDO'lu ürünlerin dünyadaki açlığı sona erdirecek muhteşem bir buluş olduğunu söyleyenler de, bu ürünlerin, genetik müdahele sebebiyle, insan sağlığı için büyük riskler taşıdığı kanaatinde olanlar da, verimli tarım alanlarına sahip olan ülkemizin, tarım sahasında atılabilecek adımlarla, GDO'lu gıdalara ihtiyaç duymadan, kendi kendine yetebilecek ve üstelik bol miktarda da ürün ihraç edebilecek duruma gelebileceğini kabul ediyor.
Tartışan tarafların ikisinin de üzerinde ittifak ettikleri bu husus, konunun kapanması ve ülkemiz için yeni ve güzel adımlar atılabilmesine vesile olabilir, belki.
Demokratik Açılım Projesi cümlesinden olmak üzere, yıllardır boş bekleyen arazilerin tekrar tarım ve hayvancılığa açılacağı yönündeki beklenti de doğru ise, bu ülkemiz için kaçırılmayacak bir fırsat demektir.
Haydin hep beraber, tarım ve hayvancılık sahasında kendi kendine yeten bir Türkiye için çalışmaya!..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.