Kudüs’te Yerleşim Savaşı
Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin’in işgalci Siyonist devletin parlamentosu Knesset’in başkanı tarafından gönderilen tebrik mektubuna cevabında yer ismi olarak “Kudüs” değil “Tel Aviv” yazmasının işgalciler tarafından problem edilmesi üzerine Şahin’in hemen geri adım atması tamamen olumsuz bir sonuç doğurdu. Oysa sembolik bir anlam bile taşısa böyle bir tavrın arkasında durması bile en azından Kudüs davasına sahip çıkmada bir kararlılık örneği olurdu ve takdir edilirdi. Ama o kararlılık göstermeyip “yanlışlık olmuş” diyerek düzeltilip yeniden gönderileceğini bildirdi. Kuvvetli bir ihtimalle de göndermiştir. Oysa böyle yapmak yerine Siyonist işgalci yönetimin Knesset başkanının “bu da diplomatik barbarlık” sözüne, “asıl barbarlık tüm uluslararası kararlara ve hukuka aykırı bir şekilde Kudüs’ü işgal edip, oranın gerçek sahiplerinin evlerini yıkmak ve kendilerini de sürgüne göndermek suretiyle bu şehri başkent ilan etmektir” diyebilmeliydi. Siyonist işgal devletinin Kudüs’te sadece yaşayanların değil ölülerin bile evlerini yıktığını, sahabilerin, büyük âlimlerin ve Müslüman önderlerin kabirlerinin bulunduğu Rahmet Mezarlığı’nı düzleyerek üzerine “Hoşgörü Müzesi” adında bir müze inşa ettiğini hatırlatabilmeli ve Siyonist barbarlığın nasıl kelimelerde “hoşgörü”ye dönüştürüldüğünü gündeme getirebilmeliydi. Kudüs’ün tarihte olduğu gibi İslâm’ın ve Müslümanların kutsal bir beldesi olduğunu dolayısıyla oranın üzerinde Siyonist işgalin asla meşru kabul edilemeyeceğini, bu kutsal şehrin işgal devleti tarafından başkent ilan edilmesinin de zaten Türkiye tarafından resmî olarak onaylanmadığını haykırabilmeliydi.
Gösterdiğiniz kahramanlığın arkasında duramayıp da muhatabınızın horozlanması karşısında geri adım atmanız kahramanlığınızın tümüyle aleyhinize dönmesine, sizin onurunuzun zedelenmesine sebep oluyor. Üstelik burada yıpranan sadece sizin onurunuz değil inancınızla ve siyasi duruşunuzla doğrudan ilişkili olması gereken önemli bir davadır. Bu dava savunmanız gereken insanî değerlerle de doğrudan bağlantılıdır.
Siyonistlerin gücü sadece bir balondur ve Türkiye’yle aralarındaki ilişkileri krize dönüştürmeleri onların aleyhine sonuç verecektir. Ama bunu görmeyip de işgalci saldırganlar karşısında geri adım atılması Siyonistleri cesaretlendirmekte, hakları gasp, saldırı, yıkım ve tehdit konusunda daha cüretkâr olmalarına yol açmaktadır.
Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin’in Kudüs konusunda geri adım atarak “yanlışlık oldu” demesi, TRT’nin ayrılık filmindeki geri adımı gibi bir çuval incirin berbat olmasına yol açtı.
İslâm âleminin Kudüs konusundaki duyarsızlığı Siyonist işgal devletine, bu beldedeki Müslüman varlığını tümüyle yok etme amaçlı planlarını birbiri ardından hayata geçirme cesareti veriyor. Bugünlerde de yeni yerleşim bölgeleri inşa etmek, içerde kalanların da diğer bölgelerde yaşayan Filistinlilerle irtibatlarını tamamen kesmek için yoğun bir çalışma yürütüyor.
Burada öncelikle şunu ifade edelim ki bu bir yerleşim savaşıdır ve Siyonist işgal devletinin yayılmacılık politikasında yerleşim savaşı askerî savaşlardan daha tehlikelidir. İsrail işgal devleti terör örgütlerinin şiddet olaylarıyla değil yerleşim savaşıyla kurulabilmiştir. İngiliz işgal güçlerinin gözetimi altında faaliyet yürüten Siyonist terör örgütlerine her türlü imkân tanınmasına rağmen bir Siyonist devlet kurabilmeleri için altyapı oluşturma imkânı elde edememişlerdi. Fakat Hitler’in Avrupa’da başlattığı tehcir politikasıyla Filistin’e göç etmeye zorlanan Yahudiler böyle bir altyapının oluşmasını sağladılar. Kurulan devletin kalıcı olabilmesi için de ilk günden bu yana yerleşim savaşı veriliyor.
Yerleşim savaşının odağında yer alan şehir ise Kudüs’tür. Bunun değişik sebepleri var. Birincisi Kudüs’ün önemli dinî merkezleri içinde barındırması ve özelde Filistinlilerin genelde Müslümanların buraya öncelik vermeleridir. Dolayısıyla buradaki işgalin güçlendirilmesi durumunda Filistin’in diğer bölgeleriyle ilgili mücadelenin yıpranacağını düşünüyorlar. İkincisi burada Yahudi nüfusun yoğunluk kazanması suretiyle masa başı görüşmelerde bu şehir üzerindeki işgalin onaylatılmasının ve ardından da başkent kabul ettirilmesinin mümkün olabileceğini düşünmeleridir. Üçüncüsü ise Filistin davasının İslâm ümmetiyle manevi köprüsü sayılan Mescidi Aksa’nın her taraftan Yahudi kuşatmasına alınması ve sonra da tümüyle ortadan kaldırılıp yerine Yahudi mabedinin inşa edilmesinin hedeflenmesidir. Gündeme getirilen Yahudi yerleşim planları da bunun hedeflendiğini çok açık olarak gösteriyor. Müteakip yazıda inşallah bu yerleşim planları hakkında ayrıntılı bilgiler vereceğim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.