Tuhaf ittifak!..
Avrupa Parlamentosu'nda yapılan, çok sayıda gazeteci ve akademisyenin katıldığı 'Dersim 38 ve Sonrası Konferansı'nın sonuç bildirgesinde, Türkiye'nin öncelikle tarihiyle yüzleşmesi gerektiği vurgulanarak, 'Dersim ve Alevi katliamları konusunda arşivler açılsın, başta Seyit Rıza ve oğlu olmak üzere mezarları belli olmayanların ailelerine bilgi verilsin, askerler tarafından zorla alınan Dersimli çocukların akibeti açıklansın' denildikten sonra, 'zorunlu din dersleri kaldırılsın ve Alevi köylerine cami yapımına son verilsin...' çağrısı da yapılmış...
İlk sırada yer alan talepleri anlamak mümkün de, bu son talepler neyin nesi?..
Dersim'de yaşananların altında imzaları bulunanların uygulamaları ile Dersim mağduru olduklarını söyleyenlerin bazı taleplerinin çakışıyor olmasını, nasıl yorumlayacağız?..
'İstemeyen ailelerin çocukları din derslerinden muaf tutulsun' ya da 'Alevilik de din dersi kitaplarına girsin' gibisinden sözler etmek yerine, 'zorunlu din dersleri kaldırılsın' demek; 'ben istemiyorum, kimseye de verilmesin' manasına gelmiyor mu?
Dinini iyi bir şekilde öğrenenlerden kime ne zarar gelmiş ki bu zamana kadar?..
Mağduriyet psikolojisinin gelip dayandığı yer, zalimin başkalarına da zulüm yapmasını isteme hali midir yoksa?
Yine talepler zincirine eklenen, Alevi köylerine cami yapımına son verilsin yerine, 'istemeyen Alevi köylerine cami yapımına son verilsin' demek, çok mu zor?
Bu taleplerin altına imza atanlar, camisiz olmayı isteyen köyler yanında, cami yapılmasını isteyen köyler olduğunun farkında değiller mi acaba?..
Dersim'de 1937 ve 1938'de olup bitenler için, Cumhuriyet tarihinde yaşanan en acıklı olay tabirini kullanmak, sanırım hiç de iddialı olmaz...
Sebebi ne olursa olsun, orada yapılanları tasvip etmek, hoş görmek ve hatta savunmak, mümkün değildir.
Yıllardan beridir açıktan konuşulup tartışılmayan, dolayısıyla toplumun geniş kesimleri tarafından bilinmeyen bu konunun üzerindeki sis perdesi, yavaş yavaş kalkma eğiliminde.
Ve sis perdesi kalktıkça, mağdurlar adına meselenin takipçiliğini yaptıklarını iddia edenlerle, yaşananlardan sorumlu olan zihniyetin bugünkü temsilcileri arasındaki tuhaf ittifak da, günyüzüne çıkıyor.
CHP'li Onur Öymen'in tepkilere sebep olan konuşmasını önce alkışlayan, sonra 'gereğinin yapılması' talebiyle ima yoluyla istifa talep eden ve ardından da parti disiplini gerekçesiyle suskunluğa bürünen Kemal Kılıçdaroğlu da, bu ittifakın taraflarından birisi anlaşılan.
Tabir caizse, zalimle mazlumun kolkola girmesi şeklinde bir durumla karşı karşıyayız.
Dersim olaylarının yaşandığı dönemde iktidarda olan CHP ile bugünkü CHP arasında hakikaten derin bir zihniyet farkı varsa, mesele yok tabii.
Problem CHP içerisinde bir şekilde halledilmiş gibi gözüküyor olsa da, bunun bu şekilde kalmayacağını söyleyebiliriz.
İlgili olanların ve bir şekilde merak duyanların zaten üzerinde çalıştıkları konu, tam olarak kamuoyuna mal olduğu ve Dersim'de nasıl bir facia yaşandığı toplumun tamamı tarafından gerektiği gibi öğrenildiği zaman, birtakım ittifakların ciddi olarak çatırdayacağına ve birçok kişinin yüzünde bulunan maskelerin düşeceğine, kesin gözüyle bakabiliriz.
Dersim'de olup bitenlerin ve başka birtakım olayların doğurduğu mağduriyet psikolojisinin etkisi altında bulunan kesimler; vaktiyle o zulümleri irtikap eden zihniyetin, bugün de kendilerini başka bir noktaya doğru sürüklemeye çalıştığını kavrayabilecekler mi acaba?
Bunu kavrayabilirlerse, kendilerini bir yerlere doğru kanalize etmek isteyenlerin oyunlarına gelmeyecekler demektir...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.