Emperyalistlerle işbirliği ve canavarla aynı yatağa girmek..
İşgal edilen bir coğrafyada olup bitenlerden, uluslararası hukuk açısından işgalci güç sorumludur.. Irak'ı 5 yıldır askerî olarak da işgali altında bulunduran güç, B. Amerika'dır!. Ve kısa süre önce, 'Irak'da, 8 bin asker ve yedek Amerikan güçleri kalacağını' açıklamış olan Amerikan Savunma Bakanlığı Pentagon'un Askerî Operasyonlar Dairesi Komutanı 'Gen. Carter Hamm', dün yaptığı açıklamadaysa, 'Her ne kadar önümüzdeki yaz aylarında bir kısım güçlerimiz Irak'dan çekilecek olsa da, 140 bin Amerikan askerinin Irak'da belirsiz bir süre ve hattâ sürekli kalacağını' dile getiriyordu. Amerika'nın Irak'da işgalden bu yana kaybettiği asker sayısı ise, resmî Amerikan rakamlarına göre, dün itibariyle, 3972 idi.. Yani, 4 bine dayanmış bulunuyor.. Bu arada, 'Amerikan vatandaşlığı verileceği' va'diyle ve para karşılığı savaş alanına sürülen, kimlikleri de bilinmeyen-bulunmayan başka ülkelerden insanların kayıplarının ise, Amerikan kayıplarından çok daha fazla olduğu biliniyor. Yani, hangi tarafından bakılsa, 'yabancı ve işgalci askerler'in sayısı, 'on bin'i aşmış bulunuyor..
Ama, aynı dönemde, Irak halkından, direkt, silahların ve patlamaların hedefi olarak hayatını kaybeden 'sivil insan'ların sayısını ise, -bu yöndeki araştırmalarıyla tanınan- internet sitelerinden 'İnformation Clering', dün, (1 milyon 173 bin 743 kişi) olarak bildiriyordu. (İlaçsızlık, doktorsuzluk, hastahane yokluğu veya açlık dolayısiyle meydana gelen görünmez kayıplar bu rakama dahil değildir.) Irak'ın nüfusunun 22-23 milyon olduğu gözönünde bulundurulursa, insan kaybının ne kadar korkunç boyutlarda olduğu daha iyi anlaşılır..
Şimdi, böylesine çetin bir boğuşma ve kargaşanın, 'kaos'un hüküm sürdüğü bir Irak'a, 'işgalci güc'ün (USA emperyalizminin) izni olmadan, 'Irak'a girelim..' gibi heyecan baloncuklarının ciddîye alınacak tutarlı bir tarafı yoktur..
Esasen, TSK operasyonlarının, Amerika'nın sağladığı istihbarat ve sair teknolojik bilgiler çerçevesinde gerçekleştiği, gizli bir husus değil.. O destek sağlanmasaydı, bu harekât, Amerika'yla savaşı göze almak mânasına gelirdi.. Ve Amerikan silahlarıyla Amerika'yla karşı karşıya gelinmesi ise, hamâsî açıdan mümkündür, ama, pratikte? Bütünüyle Amerikan silah sistematiğine bağlı ve bütün askerî sırları NATO'ca, yani Amerika tarafından bilinen bir Türkiye'nin durumunun, kendi silah sistematiğine kavuşmakta dev adımlar atan İran İslâm Cumhûriyeti'nin Amerika'ya karşı direnmesiyle kıyaslanamıyacağı anlaşılmalıdır..
Bugün gelinen nokta açık.. USA Sav. Bak. Gates'in Ankara'ya gelip konuyu açıkça müzakere etmesinden hemen sonra, Bush da, 'Türkiye'nin kısa sürede çekilmesi'ni istemiştir! Bu 'kısa süre'nin 1-2 hafta olduğuna da açıklık getirilmiştir.. Harekât'ın, Amerika'nın kendi planlarını zorlayacak boyutlara doğru ilerlemesi halinde, bu harekatın takozlanacağı açıktı..
Bu durumda ortaya açıkça konulması gereken soru, Türkiye'nin Irak'ta, 'Amerika'ya rağmen, bir plan uygulamak lüksü'nün olup olmadığıdır.
Hatırlayalım, Makarios Kıbrısı'nın, 1964'te Türkiye tarafından bombardıman edilmesini takib eden süreçte, Amerikan Başkanı Johnson, (o zamanın Bush'u), zamanın TC başbakanı İsmet İnönü'ye (Johnson Mektubu diye ün kazanan) bir mektub yazıp, 'Amerikan silahlarıyla ve Amerikan siyasetine aykırı harekete devam edilmesi halinde, Türkiye'nin bütün limanları, havaalanları, demiryolları, sanayi merkezleri ve şehirlerinin vurulabileceği' tehdidinde bulunmuştu.. İnönü de, o zaman, 'Dünya yeniden kurulur ve Türkiye de, o yeni dünyadaki yeni yerini bulur..' demiş, ama, o söz İnönü'nün elinde patlamış ve başında bulunduğu 'koalisyon hükûmeti' dağı(tı)lmış; yeni seçimleri yapmak üzere 7-8 aylık bir 'Suad Hayri ürgüblü Hükûmeti' oluşturulmuş ve seçimleri, (önceleri ortağı olduğu Amerikan şirketi yüzünden, Morrison Süleyman diye anılan Demirel'in) Adalet Partisi kazanmıştı.
İ. İnönü sonraları, 'Süpergüçlerle siyaset, canavarla aynı yatağa girmek gibidir' diyecekti.
Şimdi.. Yine bugüne dönelim.. TSK'nın kara harekâtı başladıktan ve bölgeye onbinlerce askerin sürülmesi, Amerika'yı rahatsız etmişe benziyor.. üstelik Amerika, o yöredeki PKK'lıların oradan daha önce çıkmasını sağlamıştı.. Esasen, 'harekât' bölgesinde, 'etkisizleştirildiği' açıklanan 'PKK'lı' sayısının sadece 250-300 civarında olması da, bunu gösteriyor.. Ayrıca, Irak'da Amerika'nın oluşturmak istediği iç dengeler üzerinde Türkiye'nin bu gücünün olumsuz etkiler yapacağından korktuğu da anlaşılıyor.. Kezâ, 'en yüksek Amerikan karşıtlığı'yla bilinen Türkiye kamuoyunda, bu 'harekât'tan sonra, Amerika'ya bir sempati meydana gelmek bir yana; bir 'tarihî doping' etkisi meydana getirdiğini ve hattâ bunun bütün Müslüman Ortadoğu halkları üzerinde de Türkiye lehine bir hava oluşturduğunu gözlemleyen Amerika'nın, bölge için hayâl ettiği kontrollü bir 'Osmanlılaştırma' siyasetinin kontrolden çıkacağı korkusuna kapıldığı görülüyor. Bugün olan da budur..
Türkiye de, Amerika'yla zıdlaşmadan, darbe vurmayı gerçekleştirmiştir. Bu da bir siyasettir..
*İki emperyalist güçte seçim.. 1- Yarın, Rusya'da Devlet Başkanlığı seçimi yapılıyor.. Seçimin galibi, şimdiden Putin olarak gösteriliyor. Gerçi, Putin, anayasa gereği bir dönem daha başkan olamıyor; ama, onun desteklediği aday, Başbakan Yard. ve Rus Petrol Şirketi Gasprom'un Başkanı Dimitri Medvedev'in seçileceğine kesin gözüyle bakılıyor. Medvedev seçilirse, Putin'i Başbakanlığa getireceği ve Rusya'nın yine Putin elinde olacağı anlaşılıyor.
2- B. Amerika'da ise.. Kasım ayında yapılacak seçim için, Cumhuriyetçi Parti'nin adayı şimdiden belli.. Senatör McCain.. Ancak, Bush'un 8 yıllık hükûmetinin, amblemi 'Fil' olan Cumhuriyetçi Parti'ye, yeni bir seçim kazandıramıyacağı ve seçimin galibinin, amblemi 'Eşek' olan Demokrat Parti olacağı anlaşılıyor. Ancak, 'Demokrat'ların adayı, ('eşek'ler arası tepişmeden) sonra belli olacak.. Bir tarafta, USA eski Başkanı Clinton'ın eşi, New York senatörü Hillary Clinton; diğer tarafta, Afrika kökenli Amerikalı (Afro-Amerikaner) siyahî Barack Hossein (Huseyn) Obama.. Obama, Kenyalı bir Müslüman babanın oğlu.. Ancak, annesi onu Hıristiyan olarak yetiştirmiş.. Hangisi aday olursa olursa olsun, seçilirlerse, Amerikan tarihinde bir ilk olacak.. Ya, bir ilk siyahî; ya da, bir ilk kadın başkan!
Konunun biz Müslümanları daha bir ilgilendiren tarafına gelince.. Obama, önde gözüküyor, ama, Hillary, Obama'nın Müslüman köklerine vurgu yapıyor ve son olarak da, onun sarıklı olarak çektirdiği resim gündemde..
Clinton'ın muhtemel siyaseti, eşinin uygulamalarıyla tahmin edilebiliyor. Obama'ya gelince.. O seçilirse, 'Müslüman olmadığını' isbatlamak için, Müslüman toplum ve ülkelere karşı daha sert siyasetler izlemekte ötekilerden geri kalmamaya özen göstereceği tahmin ediliyor..
Neticesinde, bizim tavrımızın bir etkisi olmasa da, bizi ilgilendiren iki önemli seçim..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.