Dalavere ile hizmet arasında sıkışan bir siyaset..
*Dostların çekilip hele de yağmaya koyulması, siyasetçi için en uyandırıcı ânlardır..
Dünya çapındaki global ekonomik krizin Türkiye’ye de yansıyacağı tabiî idi.. Esasen, o global ‘tsunami’ dalgasından etkilenmiyecek hemen hiç bir ülke yok..
Böyle bir global buhran ânında, Türkiye’nin bu rejim içinde ve bu rejimin cendereleri içinde Tayyîb Erdoğan Hükûmeti’n yine de alternatifsiz sahib oluşu bir sıkıntıdan çok, bir şans.. 1999’da MHP ve ANAP’ın desteğiyle oluşan 3,5 yıllık Ecevit hükûmeti zamanında, global bir kriz yokken bile, Türkiye nasıl bir derin sosyo-ekonomik buhrana yaşamıştır, unutulmamalı.. O büyük buhranı büyük çapta bertaraf eden Erdoğan Hükûmeti, şimdi, bütün dünyayı şaşkına çeviren bu global kriz ânında yine de kontrollü bir çizgide tutmakta..
Böyleyken.. Ekonomik gelişme durup, bir durgunluğa gelindiğinin emareleri görülmeye başlayınca, düne kadar Erdoğan’a alkışlar tutan nice çevrelerin sızlanmaya ve onun hatalarını saymaya başlamaları ilginç..
Bu gibileri gördükçe, -esasen en baştan bozuk bir temel üzerine kurulu bir rejimde, siyaset yapması açısından da hata yapması kaçınılmaz olan- Erdoğan’ın iyi ki, pek çok hataları var, diyorum. Zira, hatasız sanılmak, siyasetçiler için en büyük tehlikelerden birisidir ve hem o gibi liderlerin gerçeklerle ilgisini kesip ayağını kaydırabilir, hem de toplumun..
Ve toplum, o gibi liderler için, ‘mitos’laştırmayla dârağacı arasında gel-git yapar durur..
Bu bakımdan, zaferlere ve güce indeksli olan çevresinden gelen uzaklaşma işaretleri, Tayyîb Bey’i bir de memnun etmeli ve başarılı olup olmamaya göre değil, kalben doğru olduğuna inandığı bir çizgide yalnız da kalsa dönmeyecek bir kararlılık anlayışıyla hareket etmekte ısrarlı olmalıdır.. Daha acısı, böyle buhran zamanlarında, nice ‘dost’ çevresinin, yağma sofralarına daha bir koşması gerçeğidir.. Erdoğan’ın bu ihtimalden gaafil olmaması umulur.. Unutmamalıdır ki, siyasetçiler, çok kere, iktidar koltuklarına başkalarının destek ve alkışlarıyla gelirler; ama, gidişte ve hele de bedel ödemekte, etraftan hemen herkesin, ‘Biz dememiş miydik? Biz uyarmıştık..’ diye kendilerini temize çıkarma çabalarına koyulmaları acı bir siyasî gelenektir, hele de ülkemizde ve kültürümüzde..
*Baykal geri çekiliyor.. Kaygılanacak olanlar o mevziin savunucularıdır..
Baykal’ın, ‘liberal olacaklarına mutaassıb olsunlar..’ bile diyerek, başörtülü, çarşaflı hanımlara partisinin kapısını açıyor gözükmesinden hemen heyecana kapılan safdiller olabilir. Temkin ve teenniyi, ihtiyatı elden bırakmamak şartiyle, onun hangi niyetle yaparsa yapsın, zâhiren de olsa, ‘olumsuz bir noktadan olumlu bir noktaya doğru yönelmesi’ni de ayıplamamak ve teşvik etmek gerekir.. Düne kadar, hem partisinin 100 yıla yaklaşan en zâlimâne uygulamalarının baş aktörü olması bir yana; hele de son 20 senedir, İslamî örtü konusunda verilen hukukî mücadelelerin herbirisine taş koyan ve yargı organlarını ve hele de Anayasa Mahkemesi’ni bazen tehdidle, bazen ideolojik beraberliğin etkisiyle harekete geçirip, milletin ümidlerini kursağında bırakan bu zihniyet, bugün, yanlışlarını mı anlamıştır, yoksa, yaklaşan mahallî seçimler için, millete oyun oynamak mı istemektedir?
Baykal hangi niyetle hareket ederse etsin, kesin olan şu ki, o mevziinden geri çekilmektedir. Onun bu geri adım atmasına karşı çıkılmamalıdır.. Asıl kafaları karışması gerekenler, artık halkın büyük ekseriyeti karşısında bir avuçluk bir ‘mütegallibe zümresi’ ve ‘harâmîler çetesi’ oluşturduklarını görmeleri gereken ‘taife-i laicus’tur..
Baykal’ın bu yeni yönelişiyle hemen ona siyasî destek verecek kadar kaygan bir zeminde olanlar ise, hangi tarafta olursa olsunlar; bir ‘artı değer’ ifade etmezler..
Baykal’daki bu değişimin darısı; Org. İ. Başbuğ’un ve TSK’nın öteki üst komutanların ve de ‘Emret komutanım!’ mantığıyla hareket etmeyi şiar edinen ve beyinlerini köleliğe indekslemiş nice yüksek bürokratlarla üniversitelerdeki kocaman kocaman prof.ların başına..
*M. Kemal’e sığınarak çözüm aramak, müslüman kürd halkının temsilciliği midir?
DTP Gen. Başk. Ahmet Türk’ün, partisinin Meclis Grubu’nda yaptığı son konuşmada, ‘Keşke, M. Kemal’in kürd mes’elesine yaklaşımına itibar edilseydi..’ demesi ilginç değil mi? A. Öcalan da, generallerin sıkı kontrolü altındaki cezaevinden, avukatlarına söylediği sözlerinin kamuoyuna yansıtılan şekliyle, Tayyîb Erdoğan’ı ikide bir eleştirirken, ‘M. Kemal’in cumhuriyeti gitti, tarikatlar cumhuriyeti geldi..’ diyordu, laik rejimi sahiblenerek..
M. Kemal dönemi deyince, benim hâfızâmda ve gözümün önünde, sadece kürd halkının yoğun şekilde yaşadığı bölgeleri değil, bütün ülkeyi kasıp kavuran ‘Taqrir-i Sukûn Kaanunu’ ve zabıtları bütünüyle hâlâ da açılmayan İstiklal Mahkemeleri‘nin yaptığı sözde yargılamalar ve arka arkaya kurulan dârağaçları ve daha sonra da, kemalizm ideolojisini korumak adına ikide bir başvurulan sıkıyönetimler ve askerî-sivil mahkemeler ve de, devletin fahri koruyucuları olarak gören kanundışı dışı güçlerin korkunç uygulamalar canlanıyor..
Böyleyken, Ahmet Türk, ‘kürd mes’elesi’ dediği konuya, M. Kemal’in bakışını nasıl çözüm olarak göstermiş, kavramakta gerçekten zorlandım.. Yani, yeniden ‘Taqrir-i Sukûn’ ve ‘Tunceli’ kanunları çıkararak ve ‘İstiklal Mahkemeleri’ kurarak mı?
Yoksa... Bu taktik, Ankara’nın bu günlerde, Barzanî ve Bağdad’la müzakere kararı almasına karşı, kemalistliği asla tartışılamıyacak olan TSK’ya bir gül uzatmak mıdır?
Çünkü, kimseye gizli olmayan durum şu ki, geçmişte Irak’daki kürd halkının üzerinde sözsahibi olmak için, Barzanî ve Talebanî güçlerinin,1994-96 arasında, onbinlerce insanın ölümüyle sonuçlanan korkunç boğuşmalara nasıl girdikleri bilindiği gibi; şimdi de, Barzanî ile, Kürd halkının tamamı üzerinde bir temsil iddiasında bulunan PKK arasında bir kapışmanın yaklaşmakta olduğundan endişe ediliyor olabilir..
Bilindiği üzere, 15 sene öncelerde de, Barzanî güçleri, PKK’ya karşı TSK güçleriyle birlikte savaşmıştı.. Ortadoğu mes’elelerine sadece Türkiye penceresinden değil, Türkiye’nin mes’elelerine de Ortadoğu’daki denge oyunları penceresinden bakmakta fayda var..
*’Ateizm ve çarpık bir inanç anlayışı arasındaki ‘gel-git’ler sona erdi..
MHP m. vekili Gündüz Aktan vefat etti.. Yıllarca büyükelçilik yapan Aktan aynı zamanda katı laik birisi idi de.. Bir zamanlar, ateist olduğunu (tanrıya inançsızlığını) da gizlememişti yazılarında ve bu yüzden de, onun o çarpık görüşlerine bu sütunda defalarca değinilmişti.
Son zamanlarda ise, sünnî müslümanların büyük kısmının ‘aqaid’de maturidî’ olmasından su-istifade ederek, kemalist/ laik ideoloji ve rejimini ayakta tutabilmek için, ona İslam’dan bir taze kan vermeye kalkışıp, ‘İslam’ın Maturidî yorumu’ndan sözetmeye bile başlamış ve 1000 yıl öncelerde Semerqand’da yaşayan büyük İslam âlimi İmam Maturidî’ye de bühtan etmişti..
Bu ölünün o halinin yeniden hatırlanmasının bazıları için, tam zamanı olabilir..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.