Dilimizi kaybediyoruz (3)
Kültürel kıymetlerimiz, dış kaynaklı etkilere açıktır. Bu etkiler, çoğu zaman temas ettiği kıymetlerimizi bozucu ve hatta yıkıcı bir niteliğe sahiptir. Bir zamanlar at koşturduğumuz topraklardaki hanlar, hamamlar, köprüler, kervansaraylar … acımasızca yok edilmektedir. Bir numune olarak belirtmek gerekir ki, yakın zamanda Suudi hükümeti, aldığı bir kararla Ecyad Kalesi'ni yıktırmıştır. Diline sahip çıkmayan bir milletin, Ecyad Kalesi'ne sahip çıkması mümkün müdür? Hayır değildir, sahip çıkamamıştır zaten.
Napolyon, "Fransa'nın sınırları, Fransızca'nın konuşulduğu yerlerdir" diyecek kadar ileri gitmiştir. Dil ile bir ülkenin sınırlarını eş tutan bir anlayış, hadisenin ne kadar ciddi olduğunun farkındadır.
Türk dilinin korunması için kanun çıkarılmalıdır. Fransa, Napolyon'dan yaklaşık bir asır sonra, Fransız dilinin korunması için kanun çıkarmıştır. Niyetleri pek şüpheli bir kısım mihraklar, " Dil, kanunla korunur mu?" diyeceklerdir. Evet, dil kanunla korunur, korunmalıdır. Ancak bu yapılırken de hiçbir zaman aşırılıklara başvurulmamalıdır. Dilimize yabancı kelimeleri sokmamak kadar, mevcut kelimelerin "öztürkçeleştirilmesi" adı altında aşırılıklara meydan verilmemesi de önemlidir.
Hayattan kopuk bir "kelime uydurma" hareketi başarılı olamaz. Bu yöndeki çabalara "Öztürkçeleştirme hareketi" demiyoruz, doğrudan "uydurma hareketi" diyoruz. Bilinmelidir ki, halktan kopuk, halkın dilinden, töresinden, geleneğinden uzak, halk irfanında karşılık bulmayan hiçbir icraat başarılı olamaz. Sırça köşklerde, zümrüt tahtlarda ahkam keserek dil sadeleştirilemez.
***
Bir Kaşgarlı Mahmud çıkmalıdır. Bütün Oğuz boyları arasında konuşulan Türkçe üzerinde çalışmalıdır; Divanü Lügat-it Türk'ü derlemelidir.
Bir Âşık Paşa çıkmalıdır, "Türk diline kimsene bakmaz idi/ Türklere hergiz gönül akmaz idi " demeli ve Garib-Nâme'yi yazmalıdır.
"Bu günden sonra, dîvanda, dergâhta, bârgâhta, mecliste, meydanda Türkçe'den başka dil konuşulmaya" diyen Karamanoğlu Mehmet Bey gibi bir "devletlu" zuhur etmeli, bütün Türk yurduna emir ferman salmalıdır.
"Türkçe benim ses bayrağımdır" diyen Fazıl Hüsnü Dağlarca çıkmalı, yine dilini bayraklaştırmalıdır.
Yahya Kemal yeniden doğmalı, "Bu dil, ağzımda annemin sütüdür" demeli, Cemil Meriç "Kamus, namustur" düsturunu yeniden koymalıdır.
"Kelimelerin serdarı" Süleyman Nazif, Türk dilinin kıymetlerinden vazgeçmeyen Tarık Buğra yeniden yazmalı,
Dilimizin büyük sevdalısı Ziyaeddin Fahri Fındıklıoğlu, Fransızca'dan Türçemiz'e bulaşan "-sel" ve "-sal" ekleri için, "Türkçemizi "-sal"a bindirdiler "-sel"e verdiler! " diye hayıflanmalıdır.
Toplumumuza dayatılan uydurukçayı reddederek "Kurbağa dili " diyen Necip Fazıl şiir yazmalıdır.
Osman Yüksel Serdengeçti'ye yeniden ruh üflenmeli, "Mabedsiz şehirlerde" "bir nesli nasıl mahvettiler" diye sormalıdır. "Akdeniz hilalindir" diye üç kıta, yedi iklime ilan etmeli, bizi yeniden heyecanlandırmalıdır.
Yavuz Bülent Bakiler "Muharebe meydanlarında kazandıklarımızı, yabancı dille eğitim yapan okullarda kaybetmemeliyiz" diye yeniden haykırmalıdır.