Elin Fransızına ayıp!..
Ne kadar da modern, çağdaş, insancıl görünüyorlar ilk bakışta. Kılık kıyafet, hal tavır; her şey ama her şey yerli yerinde. Farklı olmasına farklılar tabii ki. Giyinişleri, takıları, konuşmaları; biraz, nasıl diyelim, değişik…
Eninde sonunda, bu toprağın insanı onlar da. Belki biraz turfanda ama olsun…
Farklılıklarının bir tür toplumsal zenginlik alameti olduğunu düşünüyorsunuz. Ve asla yukardan bakma, başkalarını hakir görme, hele yok sayma gibilerinden bir tutumu onlara yakıştıramıyor, aklınıza bile getirmiyorsunuz…
Oysa öyle olmuyor. Bizi elin Fransızlarına –resmen- rezil ediyorlar.
Olayı duymuşsunuzdur. Strasbourg’dan Türkiye Uzmanı Prof. Paul Dumont, öğrencileri ile birlikte Türkiye’ye gelir. Gelmişken de, Türkiye’deki üniversiteleri öğrencilerine göstermek ister.
Boğaziçi üniversitesi’ne yapılan ziyaretin ardından, Fransa ve Fransızlar için özel bir önemi olan Galatasaray üniversitesi’ne gelinir…
Türkiye Uzmanı Prof. Paul Dumont ve öğrencileri, Fransızca eğitim yapmakta olan Galatasaray üniversitesi’nin kapısına geldiklerinde ilk sürprizle karşılaşırlar.
Fransa’dan gelen öğrencilerin içinde bir de Türk öğrenci vardır. Ve şansa bakın ki, o hanım kızımızın da başı kapalıdır…
Hikaye uzun, kısacası şu: Başörtülü kızımızın içeri alınamayacağı söylenir. Bunun üzerine gruptan birçok öğrenci, kendilerinin de girmeyeceklerini ve içeri girecek olan olursa, onları kapıda, başörtülü arkadaşlarının yanında bekleyeceklerini söylerler.
Bu, kelimenin tam anlamıyla bir protestodur.
Prof. Dumont, grubun üniversiteyi gezmesini istediği için, başörtülü öğrenci ile dışarda kendisinin beklemesi teklifini ortaya atar.
Bu arada, her nasılsa kurallar yumuşar(!) ve toplu halde içeri girmelerine müsaade çıkar.
İçeride yaşananlar ayrı bir alemdir.
Aralarında başörtülü kızımızın da olduğu Fransız öğrenci grubu, özellikle başörtülü öğrenci sebebiyle, tuhaf bakışlara muhatap olur.
Durumdan haberdar olmadığı anlaşılan bir idareci, grubu gezdirmek için görevlendirilen üniversite mensubunu, herkesin içinde “gel buraya!” hitabıyla çağırarak azarlar…
Netice olarak, Fransız öğrenci grubu, Türkiye’nin en saygın eğitim kurumlarından birisini ziyaret etmek için giriştikleri macerayı, ‘şok olmuş’ bir şekilde, tamamlayıp ayrılırlar.
Grubun içinde bulunan ve öğrenimini Türkiye’de Galatasaray üniversitesi’nde sürdürmeyi hayal eden bir Fransız öğrenci de, bu hayalinden vazgeçer…
Yani kendi aramızda olup biten neyse ama elin Fransızına karşı da bu türden bir muamele yapılmış olmasını, insanın aklı almıyor…
Şimdi, Prof. Dumont’a kızılabilir mesela… “Yahu kardeşim, sen ki Türkiye uzmanısın. Bilmiyor muydun Türkiye’deki durumları?..” gibisinden…
Ama Prof. Dumont ve öğrencileri, Fransa’dan geliyorlar. Fransa’dan, yani Laikliğin beşiğinden.
Prof. Dumont, Fransa’daki üniversitesinde herhangi bir problem olmadan okuttuğu başörtülü öğrencisini, diğer öğrencileri ile beraber Türkiye’ye getirip, Türkiye üniversitelerini göstermek istiyor onlara.
Ve Fransızca eğitim görülen bir üniversitemiz, içlerinde Fransa’da tahsilini sürdüren başörtülü bir kızımız olduğu için, o grubu üniversiteye almak istemiyor…
Misafirperverlik, nezaket, kibarlık bir tarafa; hani en azından durumu idare etmek diye de bir şey var. Zevahiri kurtarmak yani. Bu bile yok.
Yazık!.. İlerici, modern, çağdaş, laik, vb. sıfatları kendilerinden başkalarına yakıştıramayanların hali bu işte!..
Ne kadar çağdışı kaldıklarını bir gün farkedebilecekler mi acaba?..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.