Mülteci başkanları ağırlayan bir ülkeydik..
Zaman gazetesinden Mustafa Armağan, Fidel Castro'nun İstanbul'lu Yahudi bir aileden geldiğini yazdı..
Yani Osmanlı'ya iltica eden İspanya Yahudilerinden.. Kimler geçmedi ki İstanbul'dan!
Polonyalı devrimcilerin yanı sıra Rus, Fransız, İngiliz ve İtalyan sömürgelerinde bağımsızlık mücadelesi veren onlarca liderin yolu düşmüş..
Genç Tunuslular hareketinin liderleri 1911'den 1918'e kadar İstanbul'dadır..
İsveç Kralı Demirbaş Şarl beş yıl kadar mülteci olarak yaşar Osmanlı'da..
İsrail'in kurucusu David Ben Gurion İttihat ve Terakki döneminde iki yıl İstanbul'da hukuk okumuş..
Hadi Cumhuriyet'e geçelim.. Atatürk döneminde Türkiye'ye sığınan birkaç lider ismi verelim..
Buhara Hükümeti Cumhurbaşkanı Osman Hoca Kocaoğlu…
Atatürk 1922'de Türkiye'ye kaçan Osman Hoca'ya ömür boyu maaş bağlatmıştı..
Başkurt hükümetinin Harbiye Nazırı Zeki Velidi Togan, Kırım Cumhuriyeti Hariciye Nazırı Cafer Seydahmet Kırımer, Azerbaycan Milli Konseyi başkanı Mehmet Emin Resulzade de Türkiye'ye sığınan isimlerden. Stalin'in ünlü devrimci muhalifi Troçki de İstanbul Büyükada'da geçirdi ilk sürgün yıllarını..
çankaya Caddesi'ndeki Arap İzzet Paşa'ya ait 52 numerolu köşkte ikamet ederdi.
Diğer devletlerin Stalin'den ödü patlarken Atatürk açıyordu ülkesinin kapılarını Troçki'ye.
Stalin'in ajanları peşindeydi..
Dört yıldan fazla Büyükada'da kalan Troçki 1933'te Türkiye'den ayrıldı.. Rusya'dan çok uzak diye Meksika'ya geçmişti..
Ne yazık ki Stalin'in katilleri onu orada da bulacak ve susturacaklardı..
* * *
Bu kadar değil elbet..
Dünyanın en karizmatik komünist liderlerinden biri daha İstanbul'a sığınmıştı 1940'larda..
Tabiki Yugoslavya'nın kurucusu Tito'dan sözediyorum.. Hey gidi İstanbul, sen kimlere kucak açmışsın...
Yugoslavya'yı işgal eden Nazilere karşı direnişin lideridir Tito.. Almanların elinden kaçarak Türkiye'ye girer.. Kasımpaşa doklarında işçi olarak çalışır, pekçok arkadaş da edinir.. Sonra sahte pasaportla İstanbul'dan çıkar.. Kimbilir Başbakan Erdoğan'ın babası Ahmet Kaptan'la da bir kahvehanede çakışmıştır yolları..
Tito, devlet başkanı sıfatıyla Türkiye'ye gelmiş.. Ee serde biraz Kasımpaşalılık var.. Gizlice Kasımpaşa'ya gitmiş.. Arkadaşlarını sorup soruşturmuş.. Bulduklarıyla eski günleri yad etmiş.
* * *
Dünya tarihini etkileyen bir isim daha var ki, o da sürgün olarak Bursa'da yaşamıştı..
Bursa çarşılarında, sırtında paltosuyla dolaşan mütevazi, sakallı adam, İran İslam Devrimi'nin ruhani lideri Ayetullah Humeyni'ydi..
Güvenliğinden Türk gizli servisi sorumluydu..
Servisin bölge şefi Mehmet Eymür'ün babası Mazhar Eymür'dür. üniversite öğrencisi olan Mehmet Eymür, babasıyla Bursa'da iki katlı bir evi ziyaret etmişti. Yere bağdaş kurmuş yaşlı adam, 1979'da Fransa'dan bir uçakla Tahran Havalanı'na indiğinde, yüzbinlerce İranlı tarafından “kurtarıcı İmam” diye karşılanmıştı..
Eymür, “O yaşlıca sakallı adamın dünyanın ve İran'ın kaderini değiştireceğini nereden bilebilirdim” diyecekti anılarında.. Ayetullah'ın Türkiye sürgününde, Başbakan İsmet Paşa'ydı, 1964.. Hey gidi Türkiye…
Artık sana kimse gelmiyor mu?
Hürriyet'in partneri Bild'in yaptığı habere bakın..
Almanya'nın Ludwigshafen kentinde 9 Türk'ün korkunç şekilde yanarak ölümlerine neden olan yangın hakkındaki ilk soruşturma sonuçları açıklandı biliyorsunuz.. Almanlar gerçekten çok zeki insanlar.. Açıklamaya göre yangın bodrum kattan başlamış, ancak bu katta ne elektrik tesisatı ne de gaz hattı bulunuyormuş.. Peki nasıl olmuş? “Yangın teknik bir sebepten çıkmamış”.
Nasıl çıkmış, cevabı yok.. Kundaklama diyemeyen medya yangına isim bulmakta pek mahir.. Almanya'nın Hürriyet'i sayılan Bild gazetesi “yangın içten içe yanan bir alev sonucu çıktı” diye vermiş haberi. Ne zekice buluş! Bild, sadece Hürriyet'in benzeri değil, partneri de.. Aralarında bir ortaklık ilişkisi sözkonusu hatırladığım kadarıyla.. Bild Genel Yayın Yönetmeni Kai Diekmann ile Ertuğrul özkök arasından su sızmıyor.. Diekman, hık demiş özkök'ün burnundan düşmüş.. O kadar biribirine benziyor haberi tutuş tarzları..
Rektörler kadir kıymet bilmiyor..
Hatırlar mısınız, Anadolu'da bir rektör, üniversiteye ait bir buzağının ölmesi gerekçe gösterilerek YöK Başkanı tarafından görevinden alınmıştı. öküz altında buzağı aramak nasıl oluyor derseniz, “İşte budur”. Kemal Gürüz yedi rektörü görevden almıştı. Tam bir korku imparatorluğu hüküm sürüyordu.. Hocalar YöK Başkanının hoşlanmayacağı görüşler açıklayacak, öyle mi? Gazeteci olarak biliyorum, çok az öğretim üyesi göze alırdı bunu.. Şimdi bakıyorum da, “Oh ne güzel!” Maşallah, rektörler siyasi parti liderleri gibi.. Ne YöK Başkanı tanıyorlar, ne Anayasa değişikliği kesiyor hızlarını.. Anlayışlı olalım, ilk defa gelen özgürlük şaşkınlığı.. Bu kadar özgürlük fazla filan demeyeceğim.. Ama hiç olmazsa, bu muhteşem özgürlük ortamını sağlayanların da kıymetini bilsinler.. Böyle bir YöK Başkanı bulmuşlar, öpsünler başlarına koysunlar.. Ee tabii, bilim adamı olduklarını da hatırlasınlar..