Başbakan'ın şansı ve Ergenekon
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan feleğin çemberinden geçmiş; mücadeleyi seviyor. Kasımpaşa’da büyüdüğü belli.
Her ne kadar ‘ortak akıl’, ‘toplumsal mutabakat’ gibi ‘iddialarla’ iktidara gelmiş olsa da, cedelleşmekten hiç geri durmuyor. Klasik siyasetçi değil; o nedenle gözünü budaktan sakınmıyor.
Doğrusu, halk da Recep Tayyip Erdoğan’ı böyle biliyor, böyle seviyor. Onun Kasımpaşalı havası, bitirim halleri, racon keser tavırları Türk halkında bambaşka karşılık buluyor.
Ancak Başbakan’ın mücadele alanlarını sürekli olarak genişletiyor olması, düşmanlarına her geçen gün yenilerini katması, sevenlerini endişelendirmiyor değil. İsrail’e one minute tavırları, Konya’da ortak tatbikata son vermesi, Ergenekon’a yalın kılıç savaşması, Aydın Doğan’a, Karun bile olsanız acıtacak denli vergi cezaları kesmesi az uz şeyler mi?
Başbakan bu mücadelelerinin hepsinde bence haklıdır. Ve Türk halkı da arkasındadır. Mesela İsrail’e racon kesmesi, bütün İslam aleminin sevgilisi yapmıştır kendisini. Aydın Doğan’a kesilen ceza, Türk halkı nezdinde ‘az bile’ şeklinde değerlendirilmektedir.
AK Partili olsun olmasın Türk halkı, bütün bu mücadele alanlarında başarılı olması için duacıdır.
Mücadeleyi başarıya ulaştırmak için yürek gerekiyor elbette. Fakat sağlam bir strateji de gerekmiyor mu? Cem Uzan’ı bitirmek için bütün iç ve dış konjonktür müsaitti; Motorola da Cem Uzan’ın iyi bir şamarı hak ettiğini düşünüyordu, ABD de, Aydın Doğan da… Ama şimdi hem Ergenekon’la hem Aydın Doğan’la cepheleşmek ve cedelleşmek ne kadar akıllıcadır?
Soruyu daha belirginleştirelim; bu Don Kişot’luk değil de nedir?
İktidar, sürekli cepheyi genişletmekle, kendisi aleyhine cepheyi genişlettiğini bilmelidir. Ve, ‘düşmanımın düşmanı dostumdur’ kuralı gereğince, AK Parti aleyhine cepheleşmeyi muhkem hale getirdiğini…
Sağlam strateji zafiyetinin yetersiz istişareden kaynaklandığı, bunun altında kifayetsiz akıldanelerin olduğu söylenebilir. Ama başa dönerek söylersek, Başbakan’ın mücadeleyi sevmesidir asıl neden. Bunu gözlemleyebiliyoruz; Başbakan şansına ve gücüne fazlaca güvendiği anlaşılıyor.
Siz Ergenekon Terör Örgütü’nün ayağına basacaksınız, sonra da Kürt açılımı yapmaya yelteneceksiniz. Ölüm kalım mücadelesi veren Ergenekon’un bunu sabote edeceğini söylemek için kahin olmaya gerek var mı?
PKK’nın dahi, Ergenekon’la işbirliği içine girip, süreci baltalamayacağının garantisi ne? İç ve dış güç odaklarını dikkate alarak söylersek, onlarca mihrak Kürt açılımının gerçekleşmesini istiyorsa, yüzlerce mihrak da bunun akamete uğraması için çaba harcamaktadır. Hatta siz dostlarınızın dahi bunu sahiden istediğine emin misiniz?
Kürt açılımı meselesi, Ergenekon’un sahne alması için kaçırılmayacak bir fırsat olmuştur. Ergenekon varsa -ki vardır-, hâlâ etkinse -ki etkindir- bir taşla birkaç kuş vurmak istemektedir; temel stratejisi hem Kürt açılımı sürecini akamete uğratmak, hem bu karmaşa ve curcuna ortamında Ergenekon meselesini tavsatmak, hem de hükümeti yıpratmaktır.
Kürt açılımı, hükümetin gardını düşürebilir. Hükümet hedef küçülterek, hedef olmaktan çıkmanın yolunu bulmalıdır.
Başbakan’ın bizi daha iyi anlaması için futbol dilinden konuşalım: Fazla güven, rehavet demektir. Futbol sahada oynanır ve kazanılır; isim her zaman kazanmaya yetmez. Real de olsanız, rakibi ciddiye almazsanız, sıradan bir takıma yenilmek mukadderdir.
Başbakan kendi geleceğini riske edebilir, ama milletin kaderi ile oynamamalıdır.