Yurda dönüş hakkından vazgeçilemez
Dün, çıkarılışının yıldönümü münasebetiyle, AB’nin başlattığı tartışmayla da bağlantılı olarak Kudüs meselesiyle irtibatlı içeriği üzerinde durduğumuz 194 sayılı ve 11 Aralık 1949 tarihli BM Genel Kurul kararının bir kısmı da Filistinlilerin yurda dönüş haklarıyla ilgilidir. Ama ne yazık ki kararın Kudüs meselesiyle ilgili içeriği gibi yurda dönüş hakkıyla ilgili içeriği de kâğıt üzerinde kalmış, BM aldığı kararın üzerinde durmamış, samimiyet göstermemiş, haksızlık ve zulmün önüne geçmek için fiili olarak söze gelir hiçbir şey yapmamıştır.
Burada öncelikle şunu ifade edelim ki 1948’de Siyonist işgal devletinin kurulmasıyla birlikte başlayan tehcirin, göçe zorlamanın Hitler zulmüyle gerçekleşen tehcirden farkı yoktur. Dolayısıyla uluslararası organların Hitler zulmü karşısındaki tepki ve duyarlılığı Siyonist zulüm karşısında göstermemeleri tam aksine Siyonist zulme arka çıkarak onun kalıcı hale gelmesi için yardımcı olmaları çifte standartçılığın en yüzsüzce olanıdır. BM de buna hem aldığı kararlarda taraflı davranmak, Siyonist işgalcinin haksız gasp ve işgalini yasallaştırma yoluna gitmek, hem de Filistinlilerin lehine olan maddelerin arkasında durmamak suretiyle en üst düzeyde ortak olmuştur.
BM’nin 194 sayılı kararı normalde âdil ve tarafsız olmamakla birlikte Siyonist şiddet ve terörün tehditleri sebebiyle yurtlarını terk etmek zorunda kalan Filistinlilerin yurda dönüş haklarını tasdik ediyordu. Kararın 11. maddesinde şöyle deniyordu: “(BM Genel Kurulu) Filistinli mültecilerden yurtlarına dönmek isteyenlere en kısa zamanda dönüş ve komşularıyla birlikte yaşama imkânı verilmesinin zorunlu olduğunu dile getirmekte; dönmek istemeyenlere de tüm mal varlıkları, kaybolan veya zarar gören bütün mülkleri karşılığında tazminat ödenmesini gerekli görmektedir. Bu konuda uluslararası hukukun uygulanması, kayıpların ve zararların karşılanmasında sorumlu hükümetlerin ve yönetimlerin insaflı davranmaları gerekir.” Metnin devamında BM’nin oluşturduğu heyetin mültecilerin yurda dönüşlerini kolaylaştırması ve konuyla ilgili diğer hususlar üzerinde duruluyor.
O zaman Siyonist şiddet ve tehdit yüzünden 800 bin Filistinli, bir karış topraklarını bile işgalciye satmadan sadece canlarını kurtarmak amacıyla yurtlarını terk ederek civar ülkelere veya o zaman henüz işgal edilmemiş Filistin topraklarında kurulan mülteci kamplarına sığınmak zorunda kaldı. Bu insanlar yurtlarından ve haklarından vazgeçtikleri için değil canlarını kurtarmak amacıyla, evlerinin anahtarlarını, tüm gayrimenkullerinin tapularını yanlarını alarak ve “en kısa zamanda” geri dönecekleri ümidiyle mülteci kamplarına sığındılar. Çünkü o zaman civardaki işbirlikçi rejimler de onları yanılttı ve canlarını kurtarmak için bunu yapmaları gerektiğini, savaşın son bulması, olayların durulması sonrasında yeniden dönebileceklerini söylediler. 194 sayılı BM kararında da yurtlarını terk etmeye zorlanan mültecilerden isteyenlere “en kısa zamanda” dönüş imkânı tanınması gerektiği vurgulanıyordu. Aradan 60 yıl geçti ve hâlâ o “en kısa zaman” bitmedi.
1967 Haziran Savaşı’nda gerçekleştirilen tehcirle ve hicret sonrasında doğan çocuklarla birlikte bugün yurtları dışında yaşayan Filistinlilerin sayısı 6 milyonu aştı. BM kararında sözü edilen “en kısa zaman” doluncaya kadar zaten ilk çıkarılanların çoğu hayatını kaybetti. Çünkü hicret günlerinde doğan çocuklar bugün altmış yaşına geldiler. Hicrette yirmi yaşında olanlardan yaşayanlar bugün seksen yaşında.
BM kararında yurda dönüş ve mülkiyet hakları konusunda uluslararası hukukun uygulanması isteniyor. Oysa işgalci Siyonist devlet mültecilerin geride bıraktığı mülkler üzerinde uluslararası hukuku değil, “Sahipsiz Mülkler Kanunu” adında bir gasp ve istimlâk kanunu çıkarıp onu uyguladı. Bugün de Netanyahu, uluslararası platformda ABD’nin devreye girmesini sağlayarak çıkardığı bir kanunla o mülkleri özelleştirmeye, kalıcı bir şekilde Yahudi göçmenlerin mülkiyetlerine geçirmeye çalışıyor. BM’nin ve onun yönlendirdiği uluslararası kuruluşların hiçbirinin bütün bu gasp faaliyetlerine, hukuksuzluğa karşı kılları bile kıpırdamadı.
Ama unutmamak gerekir ki Filistin halkı vatanından ve yurda dönüş hakkından asla vazgeçmeyecektir. Bu topraklar üzerinde kurulan gayri meşru işgal de haçlı işgali gibi iğretidir, kesinlikle kalıcı olamayacaktır.
Bu arada şunu da hatırlatalım ki işgalci Siyonist Peres’in cilvelerine kendini kaptırıp da İsrail’e giden Güller solar. Peres’in tam da vahşi Gazze saldırısının yıldönümüne yakın bu cilveleri yapması uluslararası alanda iyice yıpranan prestijini kurtarmak içindir. Onun bu oyununa gelmek Güllere yakışmaz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.