Aklımızı tatile çıkarmanın sırası değil!
Türkiye kritik bir süreçten geçiyor... Böyle dönemlerde bazı sıkıntıların, gerginliklerin olması da normal. Bir başka ifade ile bunlar normalleşme sancıları!..
Ancak şu sıralarda birileri ısrarla, ülkenin uçuruma doğru gittiğini tekrarlıyor. Aynı çevreler, devletin kurumları arasında çatışma yaşandığını da haykırıyor. Hemen belirtelim ki, bu iddialar asla inandırıcı değil. Anormale şartlananlar, normalleşmeye ayak uyduramıyor. Daha doğrusu hazmedemiyor. Feveran etmelerinin temelinde bu yatıyor.
Hukukun gerçek manada hakim olduğu bütün gelişmiş ülkelerde, sivil yargı mensuplarının; askerî alan, karargâh vs. ayırt etmeden her yerde görev yapması eşyanın tabiatındandır. Yani orada bu durum vak’a-i adiyeden sayılır ve hiç kimse tarafından yadırganmaz. Zira bu demokrasinin ve hukuk devletinin olmazsa olmazıdır. Bize gelince, sivil savcı ve yargıçların askerî karargâhlarda arama yapması olayından yola çıkarak, felaket tellallığı yapanların telaş ve sıkıntısı büsbütün başka...
Bu sıkıntının ne olduğu, olayların perde gerisi tamamen aydınladıktan sonra anlaşılacak!..
Bugünlerde bilvesile Gladyo, Kontrgerilla vs. isimler altında çok şey yazılıp çiziliyor. Benzer durum İtalya’da en radikal şekilde yaşandığı için, daha ziyade o ülkeden örnekler veriliyor. Esasen bu hikâyelerdeki ipuçlarından yola çıkarak, bizim memleketimizde de kimlerin, niçin böylesine telaşlandığını anlamak zor değil. Şu kadar ki, bizde henüz dolaşıma giren bilgiler, oldukça yetersiz ve bölük-pörçük... Bu da meseleyi tam olarak kavrayabilmemiz için kafi değil. Ama merak etmeyin bizde de bir gün, bazı gizemli birimlerde görev yapmış emekli bir general konuşabilir veya bizzat yazabilir de... (İtalya’da yazılan “Devlet Sırrı” kitabı gibi.)
Bu gerçekleştiği zaman, şimdilerde bazılarının neden nasırına basılmış gibi bağırdıkları net olarak anlaşılır merak etmeyin!..
Deniz Baykal’ın inanır göründüğü ve muhayyel bir casusluk hikâyesini aratmayan komplo teorisine bir yenisi daha eklendi. Bu defa, MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural; en önemli devlet sırlarının bulunduğu Seferberlik Tetkik Kurulu karargâhına girmek için, ‘Bülent Arınç’ın bir levye olarak kullanıldığını’ öne sürdü...
Doğrusu aklımızı tatile çıkarmanın hiç de sırası değil.
En önemli meseleleri mizahla, istihza ile, akıl ve mantık hudutlarını zorlayan komplo teorileriyle ele almak devlet ciddiyetiyle bağdaşmaz.
Gelin görün ki, benzer bir tavrı elli yıllık hukukçu ve siyasetçi Hüsamettin Cindoruk da sergiliyor ne yazık ki! Şu yaklaşıma bakar mısınız: “Suikast yapılacaksa, Sayın Arınç’a sıra gelmez. Yani birileri suikast yapmaya başlarsa, Sayın Arınç’tan başlamaz...” Hoppala!
Sayın Baykal suikast iddiası için, “Sözün bittiği yer” diyor. Asıl sözün bittiği yer, Cindoruk’un bu müthiş(!) analizidir. Oktay Vural’ın ‘LEVYE’ meselesine gelince; her şey vuzuha kavuştuğunda, kimin LEVYE, kimin KLAVYE olduğu asıl o vakit görülür...