“Mahalle Baskısı” kadar başınıza taş düşsün!..

“Mahalle Baskısı” kadar başınıza taş düşsün!..

Bazıları Tophane’deki olaydan, ille de bir irtica senaryosu devşirmek istiyor... Referandumdan çıkan yüzde 58 evet oyunu bir türlü hazmedemeyenlerin, mutlaka yurdun çeşitli köşelerinde; 28 Şubat benzeri kirli tezgahlar kurmak isteyecekleri, özellikle Ergenekoncuların büsbütün köşeye sıkıştıkları bir dönemde zaten bekleniyordu.
Referandum öncesinde evet oylarını düşürmek için, Bursa - İnegöl ve Hatay -Dörtyol’da körükledikleri provokasyonlar, bekledikleri şekilde büyümedi. Tam aksine, çok kısa zamanda vatandaşa kurulan hain tuzaklar fark edildi ve akamete uğratıldı... referandum sonrasında da muhakkak benzer şeylere tevessül edilmek isteneceği tahmin edilemeyecek bir durum değildi. Derken Tophane’den ufak bir kıvılcım parladı. Bu fırsatı kollayanlar, “Yaşam tarzımız tehdit altında...” diye döktürmeye başlayarak, derhal hükümeti ve onun “GİZLİ AJANDA” sını hedefe oturttu!
Orta yerdeki bütün bilgilere, bulgulara - gerçeklere rağmen ve olayın ekonomik endişe kaynaklı, rant meselesi ve lokal rekabetten kaynaklandığı gün gibi aşikar iken; bir güruh inatla ve ısrarla bunu laisizme karşı bir taarruz, yaşam tarzına yönelmiş bir büyük tehdit ve mahalle baskısı olduğu iddiasını sürdürüyor. Bunu ispatlama uğruna ne acayip analizler, ne derin felsefi münakaşalar ve saçma sapan bağlantılar yapıldığını sizler de izliyorsunuz. Mardin’de bir medresede yapılmak istenen defile de üzerine tuz biber oldu. Modernliği şarap içme ve kadınların açılıp saçılmasından ibaret sanan kimi sosyete gülleri akla ziyan öyle şeyler söylüyor ki şaşırmamak elde değil.
Hakikat ne olursa olsun, bu tipler bildiğini, daha doğrusu bilmediğini okumaya devamda ısrarlı ve kararlı. Neymiş efendim, mesela kokteylde şarap yerine vişne suyu içilseymiş aynı şey olur muymuş acaba! Bu zihniyete göre, Tophane’deki problemin temeli, kadınların toplumda görünür olmasıymış... Pes doğrusu! Bu tipler gazetelerindeki sütun komşularını bile okumuyor.
Dün bir okuyucum ziyarete geldi. Tophane’deki kavgadan yeni bir irtica dalgası oluşturmak isteyen odaklara karşı oldukça öfkeliydi. Şunları söyledi; “Keşke imkanım olsa da, her olayı irtica ve yaşam tarzı tehdidi olarak gören ve ikide bir “KORKUYORUZ...” diyen paranoyakları bir araya toplasam ve kendilerine şöyle seslensem:?Bu yaşam tarzı dediğiniz hikaye bir tek sizin için mi var? Bizim de yaşam tarzı hakkımız yok mu? Herkes her şeyi her yerde yapmakta sınırsız bir hürriyete sahip olabilir mi? Böyle bir şey mümkün mü? Mesela ibadethanelerin dibinde meyhane açılmasına itiraz hakkımız yok mudur? Kendi örf ve adetlerimizi, manevi değerlerimizi koruma ve yaşatma endişemizin ve hassasiyetimizin bir değeri yok mu? Demokrasi ve özgürlük var diye, diyelim bir mahallenin orta yerinde kerhane gibi işleyen rezil mekanlar açılırsa, buna ses çıkaramayacak mıyız? Ses çıkardığımızda irtica mı gelmiş olur? Mahalle baskısıymış. Mahalle baskısı kadar başınıza taş düşsün!..”
Okuyucum daha uzun konuştu. Besbelli çok dolmuştu. Kendisini teskin etmeye çalıştım. Bu günleri de geride bırakacağımızı ve toplumsal barış konusunda daha iyi noktalara geleceğimizi kendimce anlatmaya çalıştım. Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ın Tophane’ye yaptığı ziyarette söylediklerini hatırlattım: “Kimsenin Anadolu’nun bir kasabasında yaşadığı hayat tarzını İstanbul’a dayatmaya hakkı yoktur. Ama hiç kimsenin de, buradaki insanların örfünü, adetini, geleneğini yok saymaya hakkı yoktur...” Özetle “Mahalle”de durum böyle.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi