Yargıdan cevap bekleyen sorular...
Sol Kemalist kalemşorlar, hemen mevzi aldılar ve salvo atışlarına başladılar: Neymiş efendim, Anayasa değişikliği ile HSYK ve Anayasa Mahkemesi halledilmiş, oralardaki direnç bertaraf edilmiş; şimdi de hedefte, Yargıtay ve Danıştay varmış!..
Onlarca kişinin katillerinin serbest kalmasıyla, toplumda doğan büyük infiali kullanarak, yürütmenin (ve tabii yasamanın iş birliği ile!) bu defa iki yüksek yargı organını da dönüştürerek kendine yandaş haline getireceğini filan geveliyorlar. Bu tavır, bu mugalata hiç şaşırtıcı değil şüphesiz. Gerçekleri çok kolay çarpıtırlar. Eğer kendilerinden yana bir kazanç sağlamayacaksa, değerlere saygıları yoktur. Meseleleri çarpıtmaktan, topluma karşı yalan söylemekten hiç utanmazlar. Yıllar boyu kendi yanlışlarını, yobazlıklarını, hep böyle örtbas etmeye çalışmışlardır. Karakter meselesi yani.
Çarpık düzende, bunların halka hesap vermesi sağlanamamıştır. Haliyle bütün hatalarının ceremesini vatandaş çekmiştir. Ama artık deniz bitti. Çünkü vatandaş anında her şeyden haberdar oluyor. Dahası vatandaşın bilgi ve bilinci, olup bitenleri tam anlamıyla kavramaya muktedir... İnanmak istemeyenler, oy sandığından çıkan kararlara baksın!
Şimdi gelelim asıl meseleye: Ceza Muhakemesi Kanunu tam altı sene evvel, 4 Aralık 2004’te çıktı. Ama 102. maddesinin yürürlüğe girmesi, 2008 Eylül ayına bırakıldı. 2008’e gelindiğinde, bugün yaşanan olayların önlenebilmesi için, maddenin yürürlüğü tekrar ertelendi. Tam 33 ay sonraya, yani 01.01.2011’e... Ama yine olanlar oldu. Peki bunun sorumlusu kim? Yargılamayı kim yapıyor, hükümet mi, yargı mı? Dosya sayısı, sanık sayısı, klasör sayısı... Tamam bunlar doğru. Ama Yargıtay kimi dosyalar için görülmemiş sür’at ve cevvaliyeti pekâlâ gösterebiliyor. Örnek: Savcı İlhan Cihaner Dosyası, Yargıç Osman kaçmaz dosyası ve diğerleri.
Tebligatın gecikmesini bahane gösteren Yargıtay, Cihaner davasında dosyanın gelmesini dahi beklemeden, elektronik ortamdan çıktı alıp fotokopiler üzerinden davayı şappadanak sonuçlandırmıştı. Hatta buna dahi gerek kalmadan Yargıtay 6. Ceza Dairesinin yaptığı üzere, acil dosyalar ayıklanıp öncelikle sonuca bağlanabiliyor. Yani demokrasilerde çare tükenmez!
O yüzdendir ki, Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker’in savunma amaçlı basın toplantısı, kimseyi tatmin etmedi. Elbette mevcut sıkıntıları inkâr etmek mümkün değil. Ama her şeye rağmen, vicdanları rahatsız eden son tahliyelerin pekâlâ önlenmesi mümkündü. Dosyanın bilmem kaç klasör olması, sanık sayısı vb. savunmalar, sonuç itibariyle yaşananlar için geçerli mazeret değil. Yüksek yargı organları, her adımda Yürütme ile didişip ona laf yetiştirmek yerine, kendi görevlerini gerektiği gibi ifa ederse daha iyi olmaz mı? Lakin hâlâ daha çözümü kolaylaştırmaya dönük gayretlere destek vermek yerine, muhalefet yapmakla meşguller...
Bu sakil durum daha ne kadar devam edecek? Yargı, erkler ayrılığını ne zaman içine sindirecek? Bu kadar yargıç ve savcı açığı varken, Danıştay sırf hükümetin icraatına çomak sokmak için, seksen yıldır uygulanan sınav sistemine müdahale etti. Konu Anayasa mahkemesine gitti, orası da beklendiği gibi Danıştay’dan yana tavır koydu... Ve bütün bunlar olurken, azılı katillerin dışarı çıkmasını önleyecek dosyalar, tozlu raflarda bekledi! Siz kimi kandırıyorsunuz beyler?!.