Türkiye değişecek, hem de çok değişecek...

Türkiye değişecek, hem de çok değişecek...

Evet, Türkiye değişecek çünkü değişim ve dönüşüme ihtiyacı var! Bu değişimi istemeyenler olabilir. Zira onların zahmetsizce beslendikleri düzenin değişmesinden keyiflerinin kaçması doğaldır.
Ama birilerinin işine gelmiyor diye, başkalarının değişimden korkması da anlamsızdır. Değişimi bir öcü gibi göstermek de beyhudedir...
“Türkiye büyük ülke...” lafı, çok tekrarlanır. Lakin bunun ifade ettiği manayı enine boyuna kaç kişi düşünür acaba? Bir tek örnek bu büyüklüğün çapını bize gösterebilir: Ülkemizde sadece bir günde meydana gelen hadiseler, orta çaplı bir Avrupa devletinin bir yıllık gündemine bedeldir!
Yalnızca son bir haftayı, hatta son iki-üç günü ele alalım. Acaba bu kadar gelişme bir İskandinav ülkesinde yaşansaydı durum ne olurdu? Ama Türkiye bunlara alışıktır. Geçmişte olduğu gibi şimdi de zorlukları aşabilir aşacaktır. Yeter ki yaşadığımız problemlerin sebep ve kaynaklarını doğru tespit edebilelim... Ne yazık ki, bugüne kadar bu meselede parlak bir başarı gösteremedik. Sıkıntıların uzayıp gitmesi ve kimisinin de kronikleşmesi bu yüzden olsa gerek.
Ama herhalde bu konuda da epeyce mesafe katettik. Öyle olmasaydı bahse konu değişim ve dönüşüm gerçekleşir miydi? Artık çaresi yok, hepimiz değişime ayak uydurmak zorundayız. Bu sürece direnen, hâlâ meydan okur gibi yapanlar olabilir. Onlar da sonuca katlanacaktır merak etmeyiniz.
Türkiye’de değişimin okunması noktasında medyaya büyük, belki de en büyük görev düşüyor. Velakin ilericilik iddiasında her kesimden önde giden medya, özünde statükoculuktan kurtulamadı...
Kimi zamanlar bizzat medya ülkedeki değişime çomak sokmak için elinden geleni ardına koymadı!..
Son iki günde medyanın yönetim ve sermaye yapısında vukua gelen değişim, beni alıp eski günlere götürdü.
Mesela 19 Nisan 1988 günü, Hürriyet Gazetesi’nin o günkü sahibi Erol Simavi’nin; devrin Başbakanı merhum Turgut Özal’a hitaben sürmanşetten yarım sayfayı kaplayan o çok ağır mektubu aklıma geldi... Simavi, rahmetli Özal’ı açık açık tehdit ediyordu. Her satırında ayrı bir hakaret ve küçümseme vardı... Açıkça bir güç gösterisi ve meydan okumaydı!..
Simavi özetle şunu söylüyordu: “...Bizler hancı, sizler şöyle böyle yolcusunuz...”
Ancak bir şeyi unutuyordu. Bu dünyada herkes yolcu idi. Zira bu dünya Sultan Süleyman’a da kalmamıştı... Nitekim Turgut Özal’ın Cumhurbaşkanlığına yürüdüğü 1991 yılında, Erol Simavi gazetesini elden çıkarmak zorunda kalmıştı. Sadece bununla da kalmamış, Türkiye’nin sınırları dışında, bir başka memlekette hayatını idame ettirme durumuna düşmüştü...
Simavi’den Hürriyet’i devralan Aydın Doğan’ın da politikacılara yönelik keskin çıkışlarına şahit olduk. Mesela 1999 seçimleri öncesinde Tansu Çiller ile televizyonda, canlı yayında cereyan eden çok sert bir tartışmayı hatırlıyorum. Aynı şekilde siyasette epeyce iddialı bir üsluba sahip Sadettin Tantan ile girdiği bir polemikten sonra, Tantan bakanlık koltuğunu kaybetmişti.
Aydın Doğan da Simavi gibi, Başbakan Erdoğan’a bir mektup gönderdi. Ancak o mektup gazete manşetinde değil, zarf ile yollanmıştı...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi