Anayasa Neyimiz Olur!

Anayasa Neyimiz Olur!

Tartışmaya bodoslama girmekte bir sakınca olmasa gerek: Anayasa bizim neyimiz olur!

Bu soruyu sormaktaki ve bu tartışmayı açmaktaki maksadım, anayasa ile bir akrabalık bağı iddia etmek değildir.

Hele, bu anayasanın savunuculuğuna soyunmak asla!

Bu anayasanın bir “İhtilal anayasası” olduğunu kim unutabilir! Tek başına bu durum bile, mevcut anayasanın sahiplenilmesini imkânsız kılmaya yeter.

Anayasalar toplumsal mutabakat metinleridir. Teoride öyle oldukları varsayılır. Ki öyle de olmalıdır. Mevcut anayasanın 1980 İhtilali'nin ürünü olması, “Peki bu anayasa toplumsal mutabakat metni midir?” sorusunu, cevap vermeye bile değer bırakmayacak kadar anlamsızlaştırmaktadır.

O halde, bırakın bu anayasa ile bir yakınlık ya da akrabalık bağı kurmayı, “bizimdir” deyip sahiplenmek bile zor görünmektedir.

Fakat bütün bunlara rağmen, bu anayasaya nesebi gayri sahih çocuk muamelesi yapılamaz.

Anayasalar toplumsal mutabakat metinleri olduklarına göre, toplumların koruması altındadırlar. Daha başka bir ifade ile, toplumlar, namuslarını, dinlerini, vatanlarını korudukları gibi, anayasalarını da korumaktadırlar. Bir toplumun anayasasına tecavüz, namuslarına musallat olmaktan daha az onur kırıcı bir durum değildir. O nedenle anayasayı tağyir suçunun karşılığı birçok toplum için aynıdır: İdam.

Bu anayasayı beğenelim ya da beğenmeyelim, sahiplenelim ya da sahiplenmeyelim, değiştirene kadar, bu anayasanın namusu da bize emanet edilmiştir. Dışarıdan ya da içeriden hiçbir erk sahibinin, anayasaya musallat olmasına göz yumulamaz.

Toplum, anayasayı koruma ve kollama görevini, bir takım kurum ve kuruluşlara tevdi etmiştir.

Ancak şu hale bakın ki, anayasayı, anayasayı koruma kollama görevi tevdi ettiğimiz kurumlar iğfal etmektedir. Yani… Et kokarsa tuzlarsın, ya tuz kokarsa!

Örnek mi istiyorsunuz; Anayasa Mahkemesi, bütün kararlarıyla hem demokrasi, hem anayasa, hukuk ve adalet tartışmaları başlatmış, hem de kurum olarak tartışılır hale gelmiştir.

Anayasayı koruma ve kollama görevi ile yükümlü Türk Silahlı Kuvvetleri'nin, yeri ve zamanı geldiğinde, punduna denk getirdiğinde anayasayı iğfal etmeyeceğinin garantisi yoktur; geçmiş örnekleri hâlâ canlılığını korumaktadır.

Bazı kurumların mesela türban dendiğinde, al görmüş boğa gibi saldırganlaşması, hukuk nosyonu ile ne kadar bağdaşmaktadır? Türban lafzı geçen her konuya, belli bir angajmanla baktıkları ortada değil midir? Buradan çıkan kararlar, vicdanları tatmin etmediği gibi, maalesef, bütün kurum ve kuruluşları ile demokrasiyi temelden sarsmaktadır.

Davacın kadı ise yardımcın Allah olsun diye bir sözümüz vardır. Yargının türban kararları, Danıştay'ın kat sayı düzenlemesini iptal etmesi, bu sözün ne kadar doğru olduğunu göstermiyor mu bizlere!

Fakat bir atasözümüz daha vardır hatırlatılması gereken; Mahkeme kadıya mülk değildir!

Temel insan haklarını güvence altına alması gereken kurumların garabet kararlarını görünce, insanın “Gölge etme, başka ihsan istemez!” diyesi geliyor.

“Asker-yargı elele” durumu demokrasinin üzerinde gölge olmaya devam etmektedir; her ne kadar Ergenekon davası, bu tablonun değişmekte olduğuna dair ipuçları vermekteyse de, yüksek yargı organlarındaki angajmanın ne kadar kırıldığı sorusu anlamını korumaktadır?

Unutulmamalıdır ki, güçlü bir adalet duygusu ve kültürü yerleşmeden, ne demokrasiyi yerleştirmek mümkün olur, ne cumhuriyeti yaşatmak?

Bütün bunlar nerden mi çıktı şimdi?

Hükümet anayasa değişikliği konusunda neden isteksiz davranmaktadır?

Anayasa değişikliği tartışmaları bir anda fos diye söndü. Açılım daha şimdiden tavsamaya başladı. Ergenekon o kadar dallandı budaklandı ki, içinden çıkabilene aşk olsun! Onun da nereye varacağı belli değil.

Anayasa değişikliğinin akıbeti bir ölçü olacaksa, açılım ve Ergenekon konularında da fazla ümitli olmamak gerekir. Bütün bu tartışmalar “Dağ fare doğurdu” sözü ile neticelenirse, Türkiye'ye de yazık olacak, bu millete de…

En az Ergenekon ve Kürt açılımı kadar önem arz eden anayasa değişikliği bir başka bahara kalırsa, ne açılım olur, ne demokratikleşme… Hükümet giderek zemin kaybeder. Nitekim Ergenekon meselesinde aydın desteğinin zayıflaması bunun bir kanıtı olmalıdır.

Bakalım Anayasa mı değişecek, Başbakan mı?

Bütün dileğimiz, bu milletin sinesinin ölü projeler mezarlığına dönmemesidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi