Darbe çağırma seansları
Eskiden dinle mistizmi karıştıran çevrelerde bir Ruh çağırma merakı vardı. Bir eve toplanan bir kaç kişi belli ritüellere uyarak tanıdık ruhları çağırıp, öteki alemin ahval ve şeraiti hakkında bilgi almaya çalışırdı.
Masanın üstüne konan bir bardağın oynaması, küçük bir tıkırtının gelmesi çağırılan ruhun geldiğine yorulurdu.
Şimdi o ruh çağırma seansları gerilerde kaldı.
Medya artık darbe çağırıyor. 27 Mayıs’ın, 12 Eylül’ün bilhassa 28 Şubat’ın ruhunu çağırıyor.Biri gelse düğün bayram edecekler.
Demokrasi onlar için yaraya kezzap dökmek gibi bir şey.Halkın söz sahibi olduğu bir ülkede kendilerinin söz sahibi olamayacaklarını biliyorlar. Onun için bütün güçleriyle bu halkın ve hakikatin üstünlüğünün hâkimiyet sürecini akamete uğratmaya, olmassa geciktirmeye çalışıyorlar. Bir dakika bile fazla iktidarda kalmak onlar için hayati önem taşıyor.
Ama çember gittikçe daralıyor. Dünyanın bu kadar çabuk değişeceğini tahmin etmiyorlardı. Arkalarında bıraktıkları belgeleri, delilleri yok etmeyi hiç düşünmemişlerdi. Bu saltanatın kıyamete kadar süreceğini, milletle dama taşı gibi oynayacaklarını düşünüyorlardı. AK partiyi, gerici, mürteci diye sünnet edip iktidar alanlarına sokmayacaklarını tahmin etmişlerdi. Evdeki hesap çarşıya uymadı. Tayyip beyi yontup yeni bir Demirel veya Mesut Yılmaz yapamadılar. Aba altından silah gösterip kadrosunu dağıtamadılar. İrtica çağırma seanslarına ne milleti ne de Batı dünyasını inandıramadılar. Söyledikleri yalan ve manipülasyonları ağızlarına yapışıp kaldı.
Bu kadar hayal kırıklığından sonra yeni bir strateji deneyeceklerine şüphe yok. Güçle yenemediğin adamı polim yaparak yeneceksin. Bundan böyle uzlaşma, kucaklaşma, barışma adı altında AKP'den ne koparırsak kardır diyerek birazcık vesayet tırtıklamaya çalışacaklar. Kurumlar arası iş birliği adı altında bugüne kadar hükümetlere cebren yaptırdıklarını bu defa yalvarıp, yakararak yaptırmaya çalışacaklar. Önce ortalığı karıştırıp sonra da bazı tavizler koparıp kucaklaşmaya çalışmak da eski bir siyasi ve dahası masonik taktiktir. Tıpkı iki de bir küsüp Anne babasından bir şeyler koparmaya çalışan şımarık, mızmız çocuklar gibi.
Kendini milletin vasisi gibi görenler daha o noktaya gelmediler.
Hala darbe çağırma, irtica üfürme seansları devam ediyor.
Çıkmayan candan ümit kesilmez misali belki birileri istimdat eder diye çırpınıp duruyorlar. Tabi bir de Şamil Tayyar’ın yazdığı İsrail faktörünü unutmamak lazım. PKK’nın asıl hamisi, ABD’nin desteğini terör örgütüne yönelten İsrail’dir. ABD iyi bir futbol takımı gibi düşünülecek olursa İsrail’de onun teknik direktörü gibidir. Bu ülkede de iktidarını korumak için İsrail’in koç’luğuna dünden razı sayısız işbirlikçi adayı var. Ak partiyi işbirlikçi olmakla suçlayanlar İsrail’le el ele kol kola olmakta bir beis görmüyorlar. Bu ne yaman çelişkidir. Millete dayanmayanlar her zaman dışarıdan müttefik ararlar. Milletten umut kesenler, ümitlerini başka zeminlerde tatmine çalışırlar. Türkiye şimdi o noktadadır. Kendini kurtarmak için milletini satılığa çıkarabilecek kadar gözü kararan bedbahtlar var. Darbecilerin tam bir kuşatılmışlık duygusu içinde oldukları anlaşılıyor. Bundan sonra ortalığı karıştırma seanslarının yoğunlaşacağını tahmin etmek için kâhin olmaya gerek yok. Kuşatmayı yarmak için birileri bir intihar çıkışı yapabilir. Süreç her gün biraz daha dikkat gerektiriyor. Milletçe dikkatli hem de çok dikkatli olmalıyız.