Dostlar sohbeti

Dostlar sohbeti


Hoca talebesini görünce mutluluk duyar. İmam, cemaati tarafından hatırlanırsa memnun olur. Dost, arkadaşları tarafından aranılırsa sevinir. Ben de kardeşlerimin beni ziyaretinden memnun oluyorum. Bu hafta bu sevinci bol bol yaşadım. Dertleştik, dertlendim. Onların meselelerini anlatmaya çalıştım. Hepimizin müşterek derdinin rejim olduğunu, rejimden dolayı sıkıldıklarını, İslam’ı yaşayamadıklarını gördüm. Birkaç meselede beni zorladılar: “Cumayı kimin arkasında kılalım? Tağutlar karşısında çocuklarımızı nasıl koruruz? Faize muhabbetle bakan Müslümanların durumu nedir?” Vs.
Bütün bu sorular, mü’min olup olmadığımız alametlerini veriyor. Mü’min, Allah’ın Kur’an’da bildirdiği sistemlerden başkasını kabul etmez. Allah ve Resulü, Kur’an sisteminin dışındakilere fitne sistemleri demiştir. Mü’min bundan taviz veremez. Veremediği için de bugün sıkılmakta, bunalmakta, “ne yapacağız” sorusuna cevap aramaktadır. Bu soruları sormayan Müslümanlar da vardır. Bulunduğu halden memnun ve razı olurlar. Onların dertleri ve dertlenmeleri yoktur. Hz. Huzeyfe’nin naklettiği hadisinde Allah Resulü’nün:
“... Fitneler kalblere hasır çubuklar gibi dal dal arzolunur. Bunlar hangi kalbe işlerse, o kalbte siyah bir leke oluşur. Bunu reddeden kalbte de beyaz bir leke oluşur. Öylece her iki kalb de fitneyle karşı karşıyadır. Bu kalblerden biri beyazlaşır, bembeyaz cilalı taş gibi olur. Gökler ve yerler devam ettiği müddetçe ona fitne zarar vermez. Diğeri ise; tepesi aşağı testi gibi alacalı siyahtır. O, yalnız içine işleyen heva ve hevesinden başka hiçbir marufu, dinin emirlerini tanımaz. Hiçbir münkeri inkâr etmez.” (Müslim – 231)
Buyurduğu fitneye yakın olanlardır. Gününü gün olarak görürler. Heva ve heveslerinden başka bir şey düşünmezler. Kalbi, her türlü fitnelere açıktır. Bu tür ‘inandım’ diyenler her devir ve her şekle cevaz verirler. Çıkış arayanlardır. Mü’min bunu kabul etmez, o, Allah ve Resulü’nün emrindedir. O mü’mindir. Her şartlarda, Allah ve Resulü’nün emirlerini ararlar. O, mü’minle dertlenendir. Bugün ne yapacağına çare arayanlardır. Nerede ve hangi şartlarda yaşadığını, ne yapılması gereğini bilenlerdir. Bilmeyenlerin, bilenlere soranlardır.
Bunlardan birisi;
- Çocuklarımı tağutun sisteminde okutmak istemiyorum, ne yapayım diye sordu. Kendisine:
- Direnmesini bilirsen çıkış noktasını da bulursun dedim. Öğrendiğim kadarı ile, aynı dertten bunalan arkadaşlarla birleşip dertlerini halletmişler.
Bir başka çıkmazımız da, vatan toprağı ile rejimi karıştırmaktayız. Toprağın üzerindeki bir millettir. Bu millet, rejimlerle idare ediliyorsa onun rengini alır, milleti bizatihi hedefleyen bir idare olursa da onun boyası ile boyanır. Meselemiz, vatan toprağı değil, üzerindekileri idare eden rejimlerdir.
Allah Resulü’nün söylediğini bir düşün. Fitnenin kapladığı kalbi bir düşün. Allah’ın emrettiği marufu tanımaz, iyilik ve iyileri tanımaz. Ama, Allah’ın yasakladıklarını yapmaktan geri kalmaz. Bu kişi, namaz kılabilir, hacca gidebilir. Hatta zekâtını, sadakasını verebilir. Kalbinin damarları siyahlaşmıştır, heva ve hevesinden başkasını düşünmez. Çıkarı sistemden olduğu için, ona ulaşmanın yollarını arar. Allah’ın:
“Sizden olan emir sahiplerine itaat edin” emirlerindeki ‘sizden olan’ şartını kaldırarak, emir sahiplerine itaatin olması gerektiğini dine dayandırır. Faizle alışverişi olduğu için, devletin çıkardığı bir haktır. ‘Başkasından para alacağıma bankalardan alırım’ tezini ileri sürer. Verasetteki çarpıklıklara “Kanunu çıkaran, vebalini çeksin” diyerek yükü atar. Allah’ın emirlerine göstermelik yaklaşır. Bunlar, sistemlere muhabbeti olanlardır.
Cuma meselesine gelince; şimdiye kadar çok durduk. Kısaca söyleyelim. Cuma’da emir umumidir. Her halûkârda Cuma kılınmalıdır. Şeriata inanmayan Diyanet’te imamı varsa, olanın arkasında kılarsın. Hiç bulamazsanız kendi aranızda bir topluluk yapıp orada namaz kılarsınız. “Sistemin imamlarının arkasında namaz kılmıyorum” demek kurtarmaz.
Dostlarımın İslam’ı yaşaması dileğiyle.



Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi