Büyükelçi Çelikkol’a öneri: Pembe İncili Kaftanı Oku
Büyükelçi Oğuz Çelikkol’a yapılan İsrail küstahlığı, Türk halkının infialine yol açtı. Zaten alçakça işler yapıyorlardı öteden beri; son salvo açıkçası alçaklığın sınırlarını da aştı, iyice çukurlaştılar.
Gerçi bu çirkinlik, kendi kalibrelerinin bir göstergesi olmuştur… Nitekim, bu küstahlık bumerang gibi dönmüş, kendi çiğlikleri ile dünya nezdinde bir kez daha küçülmüşlerdir.
Lakin Türk Büyükelçisi Oğuz Çelikkol’un ‘süklüm püklüm’ hali, en az İsrail çirkinliği kadar Türk halkını üzmüştür. Kabullenemediğimiz belki de budur.
Büyükelçinin yaşadığı bir talihsizlik değildir; meslekte olur böyle şeyler diye geçiştirilebilecek… İletişim kazası hiç değil… Büyükelçi teammüden cinayete kurban gitmiştir. Sayın Büyükelçi hiç kusura bakmasın, bunda kendi gaflet ve dalaletinin payı büyük olmuştur. Mağdur değildir, mazlum hiç değil… Sayın Büyükelçinin durumunu tek kelime ile özetlemek gerekirse, ona en hafif deyimi ile ‘basiretsizlik’ denir, biraz daha ileri gidersek, ‘sünepelik’ demek icap eder… Kuşkusuz bu hal, Sayın büyükelçinin İsrail karşısındaki kompleksini göstermektedir.
Madem Türkiye yeni dünya düzeni içinde yeni rollere soyunmaktadır; özellikle bölgede ‘lider ülke’ rolüne oynamaktadır, o halde, Türkiye’nin temsili misyonunu yüklenen elçilerine vizyon yükleme işini ele almakta yarar vardır.
Elçiliğin ne denli zor bir meslek olduğu görülmüş olmalıdır ve ne denli önemli olduğu…
Türkiye’nin, zengin bir diplomasi mirası vardır. Osmanlı tarihine bigane kalınamaz.
Büyük bir istiskalle karşılaşan Büyükelçi Oğuz Çelikkol acaba Ömer Seyfettin hikayelerini sever mi? Pembe İncili Kaftan hikayesini okumuş mudur? Belli ki, Muhsin Çelebi’yi Ömer Seyfettin hikayelerinden bile tanımamaktadır Sayın Büyükelçi… Büyükelçinin şahsında her Türk vatandaşı gibi küçük düşürüldüğünü hisseden biri olarak, ‘keşke’ dedim kendi kendime, “Büyükelçi, keşke Ömer Seyfettin’in Pembe İncili Kaftanı” hikayesini okumuş olsaydı, ‘keşke’…
Safevi Devleti’nin sultanı Şah İsmail, gözü kara birisidir. Ve azılı bir Osmanlı hasmı…
Kendisine gönderilen elçilere zulmeder, işkence yaparmış. Dolayısıyla korkudan hiç kimse Şah İsmail’e elçi olarak gitmek istemezmiş. Sadrazamlardan birisi, kimseye boyun eğmeyen Muhsin Çebebi’yi büyükelçi olarak önermiş.
Muhsin Çelebi, kendisine gelen elçilik teklifini devletine olan sevgisinden ötürü kabul etmiş. Ancak, bu görev için para istememiş. Tüm malını mülkünü ipotek ederek şaşaalı bir heyet oluşturmuş. İpotek parasının bir bölümüyle de o sıralar İstanbul’da herkesin dilinde olan, “Pembe İncili Kaftan”ı geri dönüşünde iade etmek üzere satın almış.
Osmanlı Padişahı’nın elçisi olarak Tebriz’e giden Muhsin Çelebi, beklendiği üzere Şah tarafından çok kötü karşılanır. Kendisine oturacak bir yer bile gösterilmez. Muhsin Çelebi, büyük paralar vererek yaptırttığı pembe incili kaftanını yere serer; üzerine bağdaş kurup oturur. İşi biter bitmez de izin almadan huzurdan ayrılır.
Pembe incili kaftanını yerde bırakmıştır. Savaşçılardan biri arkasından koşar. Muhsin Çelebi'ye "Buyurun" der, "Kaftanınızı unuttunuz"…
Çelebi çıktığı kapıya doğru dönerek, Şah İsmail'in duyacağı bir sesle konuşur: "Hayır, unutmadım, onu size bıraktım. Sarayınızda ulu bir padişahın elçisini oturtacak seccadeniz, şilteniz bile yok... Hem bir Türk, yere serdiği şeyi bir daha arkasına koymaz."
Muhsin Çelebi olmak kolay değildir; Çelikkol olmanıza da gerek yoktu Sayın Büyükelçi, sadece Oğuz olsanız yeterdi, Oğuz olsanız yeter…
Bir çift söz de Sayın Bakanımıza: İsrail’e özür dilettiniz; yüreğimizin ateşini soğuttunuz. Bunun için müteşekkiriz… Lakin Mardin’e kadar götürüp çiftetelli oynattığınız Büyükelçilere, biraz da misyon ve vizyon yükleseniz iyi olur Sayın Bakanım...
Kantarın topuzu kaçtıysa affola. Zira elçiye zeval olmaz derler; malum Türk halkının yüreği yanmıştır, bize de burada elçilik vazifesi düşmüştür.