''Atatürk'ün Partisi''

''Atatürk'ün Partisi''

Genelkurmayın CHP ve MHP'yi “hainden de beter” ilan eden eleştirilerinin her iki partide isyankâr bir tepkiyle karşılandı. Ancak buna bakarak ne her iki partideki militarist eğilimlerin artık zayıflamaya yüz tuttuğunu söyleyebiliyoruz ne de genel anlamda Türkiye'deki askeri müdahale karşıtı cephenin genişlemiş olduğunu.

üstelik Genelkurmay'ın CHP ve MHP'nin eleştirilerine karşı sergilediği tavrı daha öncekiler gibi askerin siyasete müdahalesi olarak değerlendirmek de, bundan hareketle CHP'nin ve MHP'nin buna karşı duruşlarını bir tür siyasete sahip çıkmak olarak anlamak da bana kalırsa çok düz bir yaklaşım olur.

Askerin tavrı ve cevabı tabii ki normal her demokratik ülkede olabilecek bir eleştiriye karşı fazlasıyla “sert”. Bir cevap değil otoriter bir azar. Bu azarı yiyen siyasetin sağlıklı işlemesi mümkün olamayacağı gibi, bu ölçü(süzlük)de bir azarın muhataplarında mukabil bir kayıtsızlık veya isyankârlık yaratması da son derece doğaldır. Sık sık başvurulan otorite yıpranır, otoriterliği de azalır.

Türkiye'de askerin eleştiriler karşısındaki teamülleri açısından anlaşılabilir olsa da, siyasetin aktörleriyle muhatap olmayı kabullenen askerin, siyasetin kanalları üzerinde, siyasetin kimyasını bozacak bir etki yapması hangi bağlama oturursa otursun demokratik bir münasebete oturmaz.

Olayın bir yanı bu olsa da MHP ve CHP'nin tutumunun askerin bu azar (darbe) geleneğini şu ana kadar en doğal hakkı gibi gören bir ontolojiye dayanıyor olduğunu göz ardı etmemek gerekiyor. Unutmayalım ki her iki partinin Genelkurmay'ın azarını celp eden tutum ve eleştirileri bir türlü tatmin edilemeyen savaş ve militarizm taleplerinden kaynaklanıyor.

Bu durum aslında Türkiye'deki iktidar ve statüko hakkındaki bütün teorileri yeniden gözden geçirmeyi gerektiren veriler içeriyor. “Asker iktidarı”, “zinde kuvvetler”, “genç subaylar”, “darbe ihtimali” mefhumlarının aslında çoğu kez askerle de ilgisi olmayan ama askeri de baskı altına alan daha kapsamlı, gizli ve gizil bir iktidarı işaret etiği bundan daha iyi bir örnekle gösterilemezdi. İktidar tepeden gelmezse aşağıdan çekilir. O yüzden iktidara karşı en zayıf ve en uyruk kişiler en tepedekilerdir. Onlar kendilerini iktidar sanadursunlar, aslında bütün yaptıkları geniş bir tabana yayılmış beklentilere karşılık vermekten başka bir şey değildir. Tam da ünlü Fransız düşünür Michel Foucault'nun dediği gibi yani.

CHP şu ana kadar Türkiye'nin “en derin iktidarı” olarak ordu mitini sürdürmekten başarıyla nemalanmıştır. Oysa CHP'nin asker hakkındaki hayalleri ve beklentileri çağımızın dünyasının gerektirdiği “güçlü ve verimli ordu” profilinin, ayak bağı olacak kadar, çok gerisinde kalmıştır. Dünyanın çok gerisinde kalmış bir CHP'nin beklentilerine karşılık vermek TSK'ya gittikçe daha çok pahalıya mal olmaktadır. Darbe yapmayan, darbe yapma alışkanlığını gittikçe ihtimal dışı bırakan bir ordu kurumu ise CHP'yi gittikçe çileden çıkartmaktadır.

MHP'yi belki ayrıca değerlendirmek gerekiyor, ama son olayda Baykal'ın TSK'ya karşı sert çıkışlarının demokratik bir tepkiyle hiçbir ilişkisi yoktur. Hatta bundan sonraki süreçte bir türlü darbe davetine gelmemiş bir orduyu hükümetin hizasına koyarak onu da muhalefetin hedefi haline getireceğini daha fazla bekleyebiliriz.

CHP'nin orduya karşı bile muhalefet veya savunma hattını Atatürk ismi üzerinde kurması, basit bir siyasi hamle olarak değerlendirilmemeli. Genelkurmayın açıklamasına karşı CHP Genel Başkan Yardımcısı Mustafa özyürek “Atatürk'ün partisine hiç kimse bu şekilde davranamaz” mealinde bir tepki koyarken aslında tam Avrupa ortaçağına özgü bir kilise iktidarının diline müracaat ediyor.

Atatürk'ün kurmuş olduğu bir partinin başında kim olursa olsun, ilelebet her türlü hatadan masum olacağını iddia eden bir yaklaşım bu. Sıkıştığında Atatürk'ü de kendi kumarına alet etmekten çekinmeyen bu dil bizatihi arkaik temelli iktidarı en sinsi şekilde üreten mekanizmayı çalıştırıyor.

Atatürk'ün kendisinde görmediği hatadan masumiyeti, Atatürk'ün partisinde görmemizi talep edecek kadar da despot bir dildir bu.

Oysa ne masumiyeti? Artık iyice ortaya çıkmıştır ki, tam da bu parti ve bu partinin bütün içtihad kapılarını kapatmış, Ortodoks ve otoriter söylemi Türkiye'nin terakkisinin en büyük engeli haline gelmiştir.

“Atatürk'ün partisi” unvanı siyasette haksız rekabet şartları üreten ve kimilerine hata ve suç muafiyeti kazandıran istismarcı bir dildir. Behemehal terk edilmelidir, çünkü terakkiyi engellemektedir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi