Mısır'da Tahrir, yeniden ve her zaman
Bizler Suriye'nin düşürdüğü uçağımızla meşgulken, dün, Mısır'da Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçları nihayet ilan edildi. İki gün süren ikinci tur seçimlerin üzerinden günlerce geçmesine rağmen sonuçların bir türlü açıklanmaması, Mısır Yüksek Seçim Kurulunun Mısır halkı için bir sürpriz hazırlıyor olduğu endişesini besliyordu. Seçimlere sadece iki gün kala bir kaç ay önce yapılmış olan parlamento seçimlerinin geçersiz sayıldığı Mısır'da seçimler esnasında da Askeri Konsey seçilecek olan Cumhurbaşkanının savaş ilanı da dahil olmak üzere hiç bir yetkisinin olmayacağını ilan etti.
Milletvekili seçimlerinin başkanlık seçimlerinden sadece iki gün önce iptaliyle, seçmenlere yapacakları hiç bir seçimin önemli olmayacağı mesajı verilmiş oldu. Seçmen ne seçerse seçsin sonucu belirleyecek olan Askeri Konsey olacaktı. Bu mesajın Muhammed Mursi taraftarlarını en azından seçim sandığına karşı soğutması beklenebilirdi ki, etkisiz olduğunu söylemek sanırım mümkün değil. Ama bu etkinin ne yönde olduğu galiba hiç bir zaman tam bilinemeyecek.
Nitekim, seçimlere katılımın zaten çok düşük olduğu Mısır'da bu hareketin tam aksi sonuç vermiş olma ihtimali de yüksek. Tıpkı bizde 1983 seçimlerinde 12 Eylül yönetiminin Turgut Sunalp lehine yaptığı açıklamanın tam tersi etki yapması gibi. Mısır'da askeri konseyin bugün oynadığı rol aşağı yukarı 12 Eylül yönetiminden farksız.
Mısır, Arap Baharı sürecinin nisbeten daha sorunsuz ve bahar gibi yaşandığı Tunus'un yanısıra iki ülkeden biri. Ama burada da Mübarek'in akabinde işleri geçici olarak ve aslında devrimci halkla zımni bir mutabakatla devralan askeri konseyin bu vekaleti sinsice bir kazanıma dönüştürme çabası giderek tam karşı –devrim şartlarını oluşturuyordu.
Bu şartlar Mursi'nin cumhurbaşkanlığını kazanmış olduğu ilan edilmiş olmasına rağmen halen giderilmiş değil.
Askeri konsey, Tahrir tenhalaştıkça etkinliğini daha fazla artıracak adımlar atmaya yöneliyor. Tahrir doldukça da bu adımların bir kısmından vazgeçme eğilimine girebiliyor. Seçim sathı mailinde parlamentoyu feshetme cüretini gösteren askeri konsey devrim sürecine karşı gerçek niyet ve iradesini gittikçe daha açık ortaya koymaya başlamış oldu. Askeri konsey Mısır siyasetinde bir aktör olarak Mübarek'in gidişini sadece sembolik bir aşama düzeyinde bırakmanın yollarını arıyor. Seçim sürecinde statükonun adamı Ahmet Şefik'e açıktan destek vermekten geri durmadı. Şefik de bütün seçim kampanyasını Türkiye'den alışık olduğumuz laikçi söylemler ve "korkular" üzerinden yürüttü.
Seçimleri Muhammed Mursi'nin kazanacağı anlaşıldığında ise hem parlamento feshedildi hem de Cumhurbaşkanının bütün yetkileri budandı. Şimdi seçilen Cumhurbaşkanının neler yapabileceği hususu tam bir muamma, ama seçim kazanmış olmanın kazandırdığı meşruiyet gücü azımsanacak gibi değil. Bu gücün karşısında ne anayasadan ne de devrimin kurucu iradesinden, sadece silahından güç alan Askeri konseyin ne kadar dayanabileceğini de hep beraber göreceğiz.
Ayrıca Tahrir meydanının kendisi neredeyse anayasa kadar ayrı bir meşruiyet ve yaptırım gücüne dönüşmüş durumda. Hem "seçim sonucu" hem de "Tahrir alanı"nın bir kaç haftadır karamsar rüzgarların estiği Mısır'daki genel gidişatı belirleme ihtimalleri bir hayli yüksek.
Bu arada tabii ki, devrimin karşı güçlerinin hala vazgeçmeye tam niyetlerinin olmadığını hatırlamakta fayda var. Ama dün Star-Açık Görüş'te sevgili Nuh Yılmaz'ın çok isabetli kaydettiği gibi inatçı bir direnişle Askeri konsey sonuçlara dirense ve bunun sonucunda "İhvan bundan sonra kaybetse bile mutlaka AK Parti'nin 28 Şubat'tan sadece 5 yıl sonra gri gelmesi gibi başka bir formda ve güçlü bir şekilde geri gelecekti(r)". Askeri konseyin bu seçim sonucunu ve Tahrir meydanını arkasına almış İhvan'a karşı bu hamleyi şimdilik yapmaktan galiba vazgeçtiği görülüyor.
Kimbilir belki Türkiye tecrübesinden tam da bu aşamada faydalanacağı tutmuş ve başka bir tedbir arayışına girmiş olabilir. Ne de olsa "Türkiye modeli" sadece devrimcilere ilham vermiyor, Mısır'ın Kemalistleri çok daha eskiden beri adını koymasalar da Türkiye modelini yakından takip ve taklit ediyorlardı.
Bu arada söz Tahrir'den açılmışken, Müslüman Kardeşlerin başta fazla rağbet etmediği düşünülen Tahrir meydanının aslında ancak onların katılımıyla nihai etkisini yapabilmiş olduğu bugün daha iyi anlaşılıyor. İhvan bu konuda devrimci gençlerin bir kısmından epey eleştiri alıyor. İhvan'ın Tahrir'e ancak kendi seçtiği zamanlarda katıldığı ve katıldığında da Tahrir'in bütün kazanımlarını alıp götürdüğü yönündeki eleştiriler yabana atılır gibi değil. Ancak hesaba katılmayan bir şey var ki, o da Tahrir'in, gerçek etkisini ancak İhvan'ın katılımıyla gösterebilmiş olduğudur. Sonuçta İhvan Tahrir mitinglerini başlatmış değil belki ama o katılmamış olsa muhtemelen devrim başarılı olamazdı.
Suriye'de Esed'in direnişinden Mısır'daki askeri konseyin cesaret bulduğu ve Devrimi kaçırmaya çalıştığı anlaşılıyor. İşin kötüsü Mısır'da devrimi kaçırma girişimleri Esed'e dönüp biraz daha fazla cesaret veriyor. Mısır'daki değişimin bir adım daha Devrim'e doğru ilerlemesi bugünlerde bölgede esen karamsar rüzgarların dağılması açısından çok önemli olmuştur.
Şimdi ne diyelim, Allah devamına erdirsin.
ALİMİN HAYATI VE MEMATI
İnne lillah ve inna ilehyi raciun. Gelini-kızı, "Hilalciği" (Kaplan) çok güzel, dokunaklı yazdı "Alimin ölümünü". Ama ölümünden önce onun şiir gibi, mükemmel bir eser gibi yaşanmış hayatını yazdı. Geç bulup çabuk kaybettiğim, değerli alim, hocaefendi, arkadaşım, abim, Prof. Salim Öğüt çileli bir hastalığın ardından hakkın rahmetine kavuştu. Tanışıp hasbihal ettiğim süre içinde yiğitliğine, takvasına, ihlasına aynel yakin şahit olduğum Salim hocaya Allah'tan rahmet, ailesine sabr-ı cemil niyaz ediyorum.