Ekrem Kızıltaş

Ekrem Kızıltaş

Her meselenin başı!..

Her meselenin başı!..

Şuyuu vukuundan beterdir', yani 'bir şeyin herkes tarafından duyulması, olmasından beterdir' sözünün kullanılabileceği birçok durum vardır muhakkak.

Balyoz Planı ile bağlantılı iddialarda yer alan Fatih ve Beyazıt Camiilerine bomba meselesi, tam da şuyuu vukuundan beter bir mesele...

Kimilerinin darbe planı, kimilerinin de plan semineri demeyi tercih ettiği metinlerde camilere bomba meselesinin neden yer almış olduğu hususu, hala karanlıkta.

Taarruz eğitimlerini "Allah, Allah!.." haykırışılarıyla yapan bir ordunun, camilere bomba koyulması üzerine plan yapması akla ziyan bir şey, bu doğru. Ama, ortada metinler var ve bu metinlerde, camilere bomba koyulması ve sonrasında meydana gelecek tepkileri kanalize etmek üzerine; kimlerin ne yapacağı isim ve rütbe belirtilerek hazırlanmış planlar sözkonusu...

Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un açıklamasından anlaşıldığı kadarıyla, Kara Kuvvetleri Komutanlığı konuyu araştırıyor ve kısa süre içerisinde gerekli açıklamalar yapılacak...

Komutan, 'insaf' diyor ama bir esas derdinin planları sızdıranı bulmak olduğu anlaşılıyor...

Meselenin eninde sonunda gelip dayandığı yer laiklik...

Laikliğin ne olduğu ve laiklikten ne anlamamız gerektiği halen, tartışma masasında bulunan, daha doğrusu ciddi bir şekilde tartışılmaya yanaşılmayan bir husus.

Ne olduğu tam olarak ortaya konulmayan laiklik, kimileri tarafından 'dinin devlete, devletin de dine karışmadığı' bir yapı olarak değerlendirilirken, 'bize özel laiklik' taraftarı olan başka birilerince: 'Devletin din de dahil her şeye karıştığı ve biçimlendirdiği' bir durum olarak yorumlanıyor.

Özellikle kamu ve kamuyla bağlantılı alanlar sözkonusu olduğu zaman şiddet kazanan bu 'bize özel laiklik' tanımı, özellikle dindar ya da muhafazakar kesimler üzerinde adeta 'Demokles'in kılıcı' olarak kullanılıyor.

İnanç ve ibadetler sözkonusu olduğu zaman nötr olması gereken laiklik, 'bize özel laiklik' yanlıları tarafından; namaz kılan, hatta sadece Cuma namazına giden, içki içmemeyi tercih eden, hanımı başörtüsü takan, gümüş yüzük kullanan, kadın eli sıkmama itiyadında bulunan... insanlara yönelik olarak 'çağdışı, gerici, Atatürk karşıtı...' gibi suçlamalara malzeme yapılmakta ve bu kategoriye giren insanlara hayat zindan edilebilmektedir.

Hepimizin bildiği bir gerçek de, bu tavrın özellikle askeri kesimde daha şiddetle yer bulduğudur ve Milletimizi en derinden yaralayan husus da, işte budur.

'Bize özel laiklik' taraftarı ve savunucularının, hakikaten laiklik hususundaki aşırı hassasiyetleri sebebiyle mi böyle davrandıkları, yoksa kafalarının ardında başka hesaplar mı bulunduğu konusu, işin en can alıcı tarafıdır... Son zamanlarda yaşadığımız tartışmalara bir de bu pencereden bakıldığı zaman, dindar ve muhafazakar kesimlere yönelik tavrın arka planında ne yattığı sorusu, cevabı öncelikle bulunması gereken bir sorudur.

Sormamız gereken esas soru belki de şudur: Allah korusun, herhangi bir savaş zamanında ordumuzun en fazla güvenebileceği kesim olduğu tartışma götürmez olan dindar ve muhafazakarları incitecek ve kıracak tavırlar, bilinçli bir tercihin eseri midir; yoksa aynı kurumdan olup, meselenin esasını bilse de, benzer suçlamalara muhatap olmaktan korkanların, içleri yana yana, Milletin kahir ekseriyetiyle beraber maruz kaldıkları bir durumla mı karşı karşıyayız?..

Daha açık nasıl sorulabilir, bilmiyorum. Ama, meselenin esası bu sorunun cevabında gizli...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ekrem Kızıltaş Arşivi