Hassas bir konu: Sahabe nesli
İslâm siyasi tarihinin ve ilmî mirasının en hassas konularından birisi hiç kuşkusuz sahabe meselesidir.
Sahabenin tanımı, adâleti, tarihte oynadığı rol gibi meseleler din algımız için son derece önemli konulardır. Çünkü; Kur’an ve Sünnet onların aktarımıyla bize ulaşmıştır.
Bizler, Hz. Muhammed (s.a.s)’in insanlığa ulaştırdığı Kur’an ve Sünnet’e ancak sahabe tarikiyle ulaşabiliriz. Bunun başka maddî bir imkânı yoktur. Onların söz, fiil ve yazılı kaynaklarla bize naklettiği dinî metinler, İslâm Dini’nin esaslarını tanımlayan temel kaynaklardır.
Bu yüzden de sahabe nesline yönelik tenkitler, dolaylı ya da doğrudan, onların aktardığı rivâyetlere taalluk etmektedir. “Sahabe algımız, din algımızı belirleyen bir nirengi noktasıdır” hüküm cümlesi bir abartı değildir. Zira din algımızın çerçevesini çizen temel etmen onların rivâyetiyle bize ulaşan dinî nasslardır.
İşte Rıhle Dergisi 7. sayısını bahsettiğimiz bu önemli konuya, yani “sahabe meselesi”ne ayırmış. Bu hassas konuyu usûl kaynaklarına istinaden inceleyen dergi yazarları önemli bir hizmete imza atmışlar.
Rıhle Dergisi’nin kapak spotu, “Sahih İslâm Çizgisinin Kilit Kuşağı: Sahabe” diye verilmiş. Dergi, sahabe konusunu niçin kapağa taşıdığının izahını ise şöyle yapıyor:
“Kur’ân ve Sünnet’le irtibatımızı, Allah Teâlâ ve Resûlü’nün muradı doğrultusunda tesis etmenin vazgeçilmez vasıtası olan Sahabe üzerinde duruyoruz.
Geçmişte olduğu gibi günümüzde de bu kutlu nesil hakkında pek çok spekülasyon dolaşıma çıkarılmış bulunuyor. Tek tek kimi sahabîlerden, bir bütün olarak Sahabe kuşağı hakkında ileri sürülen iddia ve söylemlerin her birinin arkasında ayrı bir ‘din telakkisi’ni ikame etme gayret ve hedefi bulunduğunu görmek durumundayız. Sahih ve sahici bir Sahabe tasavvuruna sahip olmadan sahih ve sahici bir Müslümanlığın mümkün olmadığını görmek durumundayız.
Meseleyi ‘olduğu gibi’ görmemizi engelleyen yaklaşımların bizi ‘kurgusal’ din anlayışlarının tuzağından başka bir yere götürmeyeceğini görmek durumundayız. Bir kısmı tarihten günümüze sarkan, bir kısmı da günümüzde ortaya çıkan bu yaklaşımların her birinin ‘kurgusal’ olmakla malul olduğu aşikâr. Ama bu kurgusallığın, yaygınlıktan aldığı bir ‘meşruiyet’le her gün biraz daha yayılma ve benimsenme eğiliminde olduğu da bir başka açık gerçek.
O halde meselenin üzerine soğukkanlı bir şekilde giderek hakikatin ne olduğunu net bir şekilde ortaya koymak bizim sorumluluk anlayışımızın bir gereğidir dedik ve Rıhle olarak bu konuyu hiçbir komplekse kapılmadan ele almaya çalıştık.”
Rıhle yazarları bu konuyu farklı perspektiflerden ele almışlar. Sahabe ile ilişkili olarak kimi teknik usûl konularına taalluk eden, kimi daha pratik mahiyet arz eden yazılar, dinî istikametimizin sahih ve sahici bir sahabe tasavvuruna bağlı olduğu hakikatinin izahı dürtüsüyle kaleme alınmış. Bu yazıları ilgiyle okuyacağınızı tahmin ediyorum.
Talha Hakan Alp, “Sahabe Tariflerindeki İhtilafın Sahabe Tasavvuruna Etkisi”ni, Abdulkadir Yılmaz, Sahabe’ye dil uzatmanın, onlar hakkında uygunsuz konuşmanın hükmünü inceleyen “Sebbi-Sahabe Meselesi”ni, Orhan Ençakar ise, “Fıkhî Meselelerde Delil Olması Bakımından Sahabe Kavli”ni konu edinmiş.
Dr. Mehmed Efendioğlu’nun, “Sahabe’den Bir Kısmı Münafık Olabilir mi?” ve Dr. Ahmet Tahir Dayhan’ın, “Ebû Hureyre’yi Anlamak” başlıklı makaleleri dikkat çeken yazılar arasında.
Dergi, konu hakkında meselenin uzmanlarına müracaat ederek okurları için bir de soruşturma dosyası hazırlamış. Bu bölümde sahabe konusuyla ilgili sorular Prof. Dr. İsmail Lütfi Çakan, Prof. Dr. Zekeriya Güler ve BAE Şarika Üniversitesi eğitim görevlilerinden Prof. Dr. İyâde Eyyûb el-Kubeysî hocalara sorulmuş.
Derginin bu sayısını incelediğinizde sahabe neslinin sadece tarih disiplininin bir konusu yahut rivâyet biliminin bir nesnesi olmadığını göreceksiniz.
İrtibat: +90 212 631 24 43
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.