Hukuk işliyor, işlemeli. İşleyecektir!..
Bilhassa 2006 yılından beri, ülkemizde hukuk ve yargı alanında büyük tartışmalar yaşanıyor.
Önceki gün CHP Lideri Deniz Baykal, partisinin grup toplantısında, “... ülkede hukukun ırzına geçilirken, ana muhalefet partisi olarak siz ne yaptınız diye yarın bize sorarlar...” şeklinde, son derece kışkırtıcı bir ifade kullandı. Baykal bu lafları, İçişleri Bakanı hakkında vermeye hazırlandıkları gensoruyu müdafaa sadedinde seslendirdi.
Öcalan’ın eski avukatı Hatip Dicle, ortaya bir iddia attı. Güya Beşir Atalay, Habur’dan giriş yapan PKK mensuplarının, herhangi bir cezaya çarptırılmadan salıverilmesi için, hakim ve savcıların ayarlandığını söylemiş. Baykal bu iddiaya sarılıp hukukun ırzına geçildiğini söylüyor.
Ancak Baykal’ın unuttuğu veya hiç hatırlamak istemediği daha çok şey var.
Bu ülkede asıl, uydurma mahkemenin kararıyla Başbakan ve bakanlar asıldığı vakit, hukukun ırzına geçildi! Ama Baykal ve onun gibi düşünenler hâlâ daha, o mahut kararları hukuk diye savunuyor.
Sayın Baykal, Kenan Evren’in yargılanmasını isteyen Savcı Sacit Kayasu’nun meslekten ihracı karşısında ses çıkarmadı. Şemdinli Davasında, bombalama olayına karışan astsubay için; “Tanırım, iyi çocuktur...” diyen; dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt hakkında iddianame tanzim ettiği için, avukatlık hakkı dahi elinden alınan, Savcı Ferhat Sarıkaya’nın ihracına ses çıkarmadı.
Aynı Baykal Danıştay baskını olduğunda, daha hiçbir inceleme yapılmadan olayın baş örtüsüne bağlanmasına ve elde hiçbir delil olmadan dindar kesimin suçlanmasına ses çıkarmadı. O dönemdeki Danıştay Savcısı Tansel Çölaşan’ın, olayı saptırmak için; “Saldırgan tekbir getirerek ateş etti. Olayın temelinde baş örtüsü var...” diye ajitasyon yapmasına ses çıkarmadı. Hatta ilgili davanın, yeterince tahkikat yapılmadan ve alelacele karara bağlanmasına da hiçbir şekilde ses çıkarmadı... YARSAV da hiç ses çıkarmadı!
Oysa bunların hepsi, hukukun ırzına halel getiren şeyler, değil mi?
Unutmayalım, 2006 Mayısında gerçekleşen Danıştay saldırısı, temel kırılma noktasıdır. Şayet saldırgan suçüstü yakalanmasaydı, olayın nasıl saptırılacağı ve ülkenin hangi zemine sürükleneceği, yukarıdaki örneklerden kesin olarak anlaşılıyor. Ama Deniz Baykal, Danıştay saldırısı ile ilgili davanın Ergenekon soruşturmasıyla birleştirilmesinden de hiç memnun değil. Daha da ötesi, onlarca mahkeme kararı ve beş bin sayfalık iddianame ile teşekkül eden Ergenekon davasını, safsata olarak nitelendirmekten sakınmıyor.
Bu arada CHP ve onun Genel Başkanı, Anayasa Mahkemesi’nden anayasaya açıkça aykırı kararlar devşirmek için, ha bire dava üstüne dava açıyor. Ve maalesef sonuç da alabiliyor... İşte 367 kararı, işte 411 oyla kabul edilen anayasa değişikliğinin iptali. İstanbul Barosu’nun gayretleriyle zuhur eden, Danıştay’ın son iki kararı da cabası.
Lakin her şeye rağmen, bu ülkede sağlıklı bir hukuk süreci de devam ediyor.
Darbecilik ve çetecilik ile ilgili birçok yapılanmaya dair kovuşturma sürüyor. Ezcümle, Erzincan Cumhuriyet Başsavcısının tutuklanması, bir tuğamiral ve bir koramiralin sorgulanması, 3. ordu komutanının şüpheli sıfatıyla savcılığa çağırılması... Kanun önünde herkes eşittir. Yani HSYK kararına rağmen hukuk işliyor, işlemelidir. İşleyecektir!..