HSYK, YARSAV, Yargıtay, Danıştay, AYM, mahkemeler ve güvenlik güçleri mü
Elbette müşterek değerlerimizdir.. Öyle olması gerekir. Çünkü bunlar, parlamenter sistemde; bir ülkede demokrasiyi tesis etmede, ülkeye düzen nizamat vermede; parlamentodan hemen sonra; en fazla erk ve yetki sahibi olan kurumlardır. Kanunsuzlukları giderirler, hak ve özgürlükleri, adil bir şekilde kullandırırlar. Adaleti tesis ederler, kul hakkını korurlar.
Adalet; hepimize, her şeyden önce lazım olan bir haktır. Rabbimizin de, yöneten veya hükmedenlere dinden dahi önce emrettiği (Nisa: 28) bir insani görevdir. Kul hakkını korurlar. Kul hakkından daha hassas değer ne olabilir? Kul hakkı ki, zayii halinde telafisi olmayan, dolayısı ile, kişinin kendisinden gayrisinin, hatta en kadir olan Rabb’inin dahi affedemeyeceği bir haktır.
Dolayısı ile bu kurumlar hatta ettiklerinde telafisi mümkün olmayabilir. Bu kurumlar; inanç, yaşam biçimi, kılık kıyafet, düşünce farkı gözetmeksizin öğrencinin veya öğretmenin ilim tahsil etme, çalışma, meslek edinme, evine helal lokma götürme hak ve görevini garanti ederler. Bununla beraber onların da, bütün değerlerin de garantörü millettir.
HSYK, yani Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu, YARSAV, Yargıtay, Danıştay, Anayasa Mahkemesi ve Güvenlik güçlerinin ve dahi parlamentonun değeri, milletin onlara atfettiği anlamdan dolayıdır. Eğer onlar bu değer ve anlamı haketmiyorsa, millet onlara bu değeri vermez; onlar da bu değeri zorla, şerle, gaspla devşiremez.
Birkaç haftadır müşterek değerlerimizi yazıyordum ve düşüncelerimi serdederken pek zorlanmıyordum; ama bu kez zorlanıyorum.. Tedirginim. Kurumlarımızı, müşterek değerimizi yıpratmaktan sakınıyorum. Gayem, insanımıza ve dahi hinterlandımıza:
“Ne kadar çok ortak noktamız varmış meğer!” dedirtebilmek. Dinleri ve dilleri, mezhepleri ve etnisiteleri zorlamadan, fincancı katırlarını ürkütmeden; şu cennet ülkenin nimetlerini döğüşmeden paylaşmak. Ülküdaşlıktan, yoldaşlıktan, fikirdaşlıktan, ihvanlıktan, dedelikten, ebelikten öte bağlar kurmak; milli bütünlüğümüzü, birlikteliğimizi tesis etmek. Şu gelip geçilecek gölgelikte birlikte bir nebze huzur bulup soluklanabilmek.
Lakin son birkaç yıldır; Ergenekon meselesi ile birlikte, önceleri nadiren adını işittiğimiz HSYK ve YARSAV gibi bir iki kurumun adı; siyasetle iç içe, hemen her gazetede, hemen her gün, hem de siyaset ile, hem de çok tartışılır söylem ve icraatları ile atbaşı manşet olur oldu. İhsas-ı rey gibi, yani yürütülen davalar ve kurumlar hakkında peşinen tarafgirlik beyan etme gibi kavramları da öğrenir olduk. Dünyada ve ülkemizdeki değer algılamalarındaki değişim ile çelişen, hem kendi aralarında hem de kamuda zihinlerde tereddütler oluşturan beyanlar ile şaşkına döndük. Huzur ve müsta’mel birlikteliğimiz nerdeyse çat diye bin parça olacak. Bir yandan “Demokratik açılım” sloganı ve girişimleri ile çatlayan bir hükümet, öte yandan onca gayreti, yatırımı, iyi niyeti horlayan ve önünü kesmeye kilitlenmiş bir yargı!
Hangisi daha müşterek değerimiz? Doğrusu ben cevabını bulmakta güçlük çekiyorum. İdari görevinin ötesine atlayıp, yargısız infazlar yapan biri, kurumu alkışlayarak, hem de peşinen ihsas-ı rey yapanları; hele de muhalif parlamentoyu hiç anlayamıyorum, kucaklayamıyorum; çünkü o beni, sevgili ülkemi ve milletimi kucaklamıyor.
Zihinlerinde derin hesaplar ve menzillerinde yanlış adresler olanlar, külfetini bizlere çektirip, ni’metini yaban ellerle paylaşanlar varsa ve eleştirilerden gocunacaklar varsa; bir lahza şapkalarını, cübbelerini önlerine koyup düşünseler yani.. Akıp giden değişim kervanına, evrensel değerlere ve ülkemin öz değere bir de şapkasız ve cübbesiz olarak nazar etseler. Gözlerini iyice ovuşturup baksalar ve havayı koklasalar. Eğer nahoş bir koku alıyorlarsa; bunun; kendi yüklerindeki etin koktuğunun işareti midir, bir baksınlar. Hatta baksınlar ki hamurunun kokmasını önlemek için hayli zamandır katıp karıştırdıkları tuz dahi kokmuş olabilir. Olup bitene bakılırsa tuzları kokmuşa benzer.
Tuz kokunca, böyle oluyor zahir; ihsas-ı rey oluyor, hak hukuk adalet yer ile yeksan edilip çamura yatırılıyor; her bir şey çamura bulanıyor.
Öyle oldu. Tüm müşterek değerlerimize çamur sıçradı. Tek lüksü maklube yemeği yiyip bilim tahsil etmek olan öğrencilerin sofralarına çamur atıldı. Bu hengamede; tek güvencesi ve mutluluğu inançlı, güzel ahlaklı evlat yetiştirmek olan bir anneye; dini bir cemaate muhabbeti çok görülerek, evine gece yarısı baskını yapılıp, eşi evde olmayınca, hamile olduğunu beyan edip yalvardığı halde, sürülüp çıkarılıyor ve ikizleri düşürtülüyor.. Hadi şimdi o ikizleri koyun yerine. İşte tam da kul hakkı ihlali denilen şey bu olsa gerek. Adalet dağıtan merci böyle olursa, müşterek değeri; bu dar ve kritik geçitte kim göre, kim tanıya!?.
Görevinde usulsüzlük, suiistimal ve hukuksuzluk yapanlar hakkında, görevi icabı mahkemeye suç duyurusunda bulunan Ferhat Sarıkaya’lar, Sacit Kayasu’lar meslekten atıldılar. Denizaltı müzesine, öğrencilerin en kalabalık anında patlatılmak üzere dinamit koydular.
TV NET’te emekli binbaşı M. Hacımustafaoğulları söylerken işittim; halen THY’da kaptan pilotluk yapan bir emekli hava subayı; AK Parti milletvekillerinin topunu öldürmek için TBMM’nin üzerine bomba atmaya hazır olduğunu söylemiş.
Bir emekli orgeneralimiz: “O partiye oy vermekte inad edenlerin defterini dürelim; camilerine bomba atalım” demiş. Bir diğeri de “Suçlamak için delil yaratalım” demiş.
Sayın Kurmaybaşkanımız; taa Brüksel’de, artık orada dinlenme, işitilme ihtimali yoktur zannı ile eğri oturup, maalesef eğrimi eğri konuşup: “İzleme emrini ben verdim!.. Ama adam, takip edildiğini hiç anlamaz mı? Kozmik odaya da ben izin verdim; vermeseydim nah girerlerdi” buyurmuş.
Emrinde onca silahlı ordular bulunan, tek komutla yüzbinleri kaldırıp çökerten insan psikolojisi böyle oluyor zahir. Hem; 80 senedir “Hışt!” dahi diyen olmadığı için ve muhtemelen toplum biliminin, pedagojinin, sosyopsikolojinin ve hukukun incelikleri okutulmadığı için; siyasi ve sosyolojik işlerde nasıl strateji icad edilir, unutmuşlar zahir. Yahut bu insanlar, içinden çıktıkları toplumun ruh yapısını unutmuşlar.
Şimdi, gelin de buradan müşterek değer çıkarması yapın.
Hiç kimse artık robot değil. Robotlara iş hizmet gördürmek, çay yaptırıp ikram ettirmek iş değil. Velev ki robot size çayınızı ikram etse ve hal hatır sorsa; yer misiniz? Yoksa siz de onun hal hatırını mı sorarsınız? Sahi mutlu olur musunuz, robotlarla halleşmekten?
Robotların dahi elektriği kesilebilir; radyasyon yayabilir, içine su ve böcek kaçabilir, yanlış frekanslara atlayabilir, hatları karışabilir.
“Ne yani; içindeki nihayet çay suyu..” demeyin. Su uyur düşman uyumaz. Böyle dedik diye evinizden makamınıza sefer tası ile çay taşımayın; yorulursunuz. Maiyetinizi, milletinizi, Anadolu’nuzu dost edinin; dostalarınızı, sevenlerinizi artırın. Sevdiklerinizi ülkeniz ile, milletiniz ile, bizimle paylaşın. Sevgiler paylaştıkça artar.
Biz hepimiz birbirimizin müşterek değeriyiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.