Bir yerinden başlamak gerek...
Anayasa Mahkemesi'nin, Danıştay'ın, Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu'nun; yani yakın tarihlerde varlıklarını -kendilerine Anayasa ve kanunlarla çizilmiş sınırları alabildiğine zorlayarak-, bizlere sıradışı bir şekilde hatırlatan anayasal kuruluşların, gerçek fonksiyonlarını icra edecekleri bir zemine oturtulmaları gerektiği, insaf sahibi herkesin malumu.
Kurumların kendiliklerinden böylesi bir düzenlemeyi yapmaya yanaşmayacakları da, aşikar. Çünkü bu zamana kadar yaptıkları çizgi dışı işleri her neden yaptı iseler, bundan sonra da aynı şekilde davranmayı sürdürmemeleri için bir sebep yok gibi.
Anayasal kuruluşların yetkilerinin çok ötesinde roller üstleniyor olmalarına ses çıkarmamayı ve hatta teşvik etmeyi görev edinmiş bir kesim var bu ülkede ve maalesef onların sesi hala çok yüksek çıkıyor.
Yaşananlar, mutlaka birtakım değişiklikler yapılmas ını gerekli kılıyor kılmasına; ama yapılacak değişikliklerin sıkıntıların sebebi olan kurumlara, mesela HSYK'ya, kuruluş ve görevleri ile ilgili mevzuatı zorlayarak yaptığı uygulamaları, bundan böyle rahatlıkla yapabileceği bir zemin hazırlayabileceği de ihtimal dahilinde.
Çünkü bir değişiklik yapılacağına yönelik beklentiler artınca, bazı çevreler bu kurumun tamamen kendi bildiği gibi hareket edebilmesi için formüller önermeye başladılar bile.
Her nasıl yapılacaksa, bu kuruluşların kendi sınırlarını aşmamalarını temin edecek bir değişikliğe acil olarak ihtiyaç var.
Yürürlükte üniversitelerde kılık kıyafeti serbest bırakan bir kanun olduğu halde, bu kanunu yok sayarak, başörtüsünün yasaklanması sürecinde aktif olarak görev alan ve yasakçılara destek olan AYM'nin; TBMM'yi yani Yasama'yı adeta yok sayan ve dolayısıyla Millet iradesine ipotek koyan tavır ve davranışlarına sınır getirilmesi, herhalde öncelik taşıyan bir iştir.
Çünkü benzer bir şekilde hareket eden diğer kuruluşların çizgilerine çekilmesi yönündeki adımların Anayasa Mahkemesi'nden nasıl döneceği, bugünlerde birilerinin dillerinden hiç düşürmediği şarkılar arasında...
Anayasa Mahkemesi'nin kendi sınırlarına çekilmeye ikna edilmemesi durumunda, diğer düzenlemelere imkan bulunamayacağı ve atılacak adımların bu mahkeme tarafından engellenmeye çalışılacağı, malum.
Dolayısıyla, 'kanun koyucu gibi davranmaması', Anayasamızın emri olan bu kuruluşun nasıl Anayasal çizgiye getirileceği, en önemli mesele.
İlgililer, değişik bir yerden, mesela serbestiyetini amir kanun varken, Anayasa Mahkemesi'nin yorumlarına dayalı olarak, kanun dışı bir şekilde sürdürülen başörtü yasağını kaldırarak işe başlayabilirler.
Bu ülkenin vatandaşları, kendilerini idare eden iktidardan 2547 Sayılı YÖK Kanunu'nun Ek 17. Madde'si hükümlerinin uygulanmasını istiyor.
"Yürürlükteki kanunlara aykırı olmamak kaydıyla, yüksek öğretim kurumlarında kılık kıyafet serbesttir" diyor kanun.
Birileri Anayasa ve kanunlara aykırı olarak yetki kullanır ve Yasama ve Yürütme'yi neredeyse hiçe sayarak kendilerine yeni alanlar açarken; Yürütme'nin, var olan bir kanunu uygulamamak için mazereti ne olabilir ki?..
Kanun hemen uygulamaya konulabilir ve bir şey sormak için ağzını açanlara da, 'Kimsenin Anayasa ve kanunlarca verilmemiş bir yetki kullanamayacağı' kibarca belirtilir...
Anayasa Mahkemesi yönünden bir ses çıkacak olursa da, Anayasa'nın 153. Maddesi'nin "Anayasa Mahkemesi bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tamamını veya bir hükmünü iptal ederken, kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemez." şeklindeki 2. fıkrası hatırlatılır...
Başlangıç için fena bir yol değil...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.