Filistin’de Yahudileştirme savaşı
Siyonist işgal devletinin Filistin topraklarında veya dışında yürüttüğü savaş sadece askerî operasyonlardan, saldırılardan, cinayetlerden ve tehditlere dayalı psikolojik savaştan ibaret değildir. Kuruluşunu savaş yoluyla gerçekleştirdiği gibi varlığını da yine savaşlarla sürdüren işgal devleti çok yönlü saldırılar yürütüyor. Savaş alanlarının biri de tarih, kültür ve kimlik savaşıdır.
Filistin topraklarının özünde Yahudi kültürünü ve tarihini barındırdığı iddiasına delil oluşturabilmek için yıllardan beri kazı faaliyetleri, arkeolojik çalışmalar yürütüyor. Gerçekleştirdiği kazılar ve arkeolojik çalışmalar sonucu ortaya çıkardığı eserlerin tamamı iddia ettiğinin aksini ispatladığından şimdi farklı bir stratejiden yararlanma yoluna gidiyor. Filistin topraklarının barındırdığı İslâmî eserleri ve Hıristiyan eserlerini önce kademeli bir şekilde Yahudi kültürüne mal etmek, sonra da ya bu eserlerin vechesini değiştirerek Yahudi kültürünü yansıtan görünüme çevirmek ya da tümüyle ortadan kaldırıp yerlerine Yahudi kimliğine, tanımlamalarına, sembollerine göre şekillendirilmiş yeni binalar inşa etmektir.
İşgalci Siyonist devletin el-Halil’deki Hz. İbrahim Camisi’ni ve Beytlaham’daki Bilal ibnu Rabah Camisi’ni “Yahudi kültürel eserler listesi”ne almak suretiyle gasp etmeye kalkışması Filistin topraklarının kültürel kimliğini değiştirme amaçlı geniş çaplı yeni bir projesinin hayata geçirilmesinin başlangıcıdır.
İşgal devleti Filistin topraklarının kültürel kimliğini değiştirme amaçlı faaliyetlerini kuruluşundan beri sürdürüyordu. Bu amaçla çok sayıda İslâmî eseri ya ortadan kaldırdı ya da amacına bütünüyle aykırı bir şekilde kullanılmasını sağladı. Örneğin İslâm tarihine geçmiş birçok değerli ilim adamının, siyasetçinin veya komutanın kabrinin bulunduğu tarihi kabristanları düzleyerek üzerine otoparklar inşa edilmesini sağladı. Son olarak da Kudüs’te Me’menullah Kabristanı’nda bulunan kabirlerin bazılarını başka yerlere taşıyarak bazılarının üzerine de beton tabla döşeyerek üzerine Hoşgörü Müzesi adında bir müze inşa etmeye başladı. Oysa bu kabristan Kudüs’ün ve Filistin’in tarihinde önemli yeri olan büyük ilim adamlarının, komutanların ve yöneticilerin kabirlerinin bulunduğu bir kabristandır. İşgal devletinin amacı da zaten Kudüs’ün ve Filistin’in tarihine damga vurmuş Müslüman önderlerin izlerini ortadan kaldırmaktır. Yoksa sözünü ettiği müzenin inşa edilmesi için başka bir yer bulamadığından dolayı böyle tarihi öneme sahip bir kabristanı seçmiş olması düşünülemez elbette. İşin ilginç olan bir yönü de tarihi ve kültürel vecheyi değiştirme amaçlı bir kültür katliamının gerçekleştirilmesi suretiyle inşa edilen binanın adının “Hoşgörü Müzesi” konması. İsimlerin ve kavramların çirkin amaçlar ve art niyetli planlar için kullanılmasının tiksindirici bir örneği de burada karşımıza çıkıyor. İşgalci Siyonist devlet bundan önce de, medyatik yanıltma ve yönlendirme faaliyetlerinde isimleri ve kavramları art niyetli olarak kullanmanın pek çok örneğini ortaya koymuştu.
İşgal devleti Filistin topraklarının tarihi kimliğini değiştirme amaçlı kültürel katliam faaliyetlerinde çok sayıda camiyi gasp edip gece kulübü olarak kullanılmasına imkân vermiştir. Camilerin özellikle gece kulüplerine ve eğlence merkezlerine dönüştürülmesinin amacı sadece Filistin topraklarının barındırdığı tarihi mirasın yapısını ve kültürel vechesini değiştirmek değil aynı zamanda İslâm’a hakaret amaçlı, Müslümanların dinî duygularını hedef alan çirkin saldırılar gerçekleştirmektir. İki milyar insanın bağlı olduğu, vicdanları yıpranmamış tüm insanların da saygı duyduğu Hz. Muhammed (s.a.s.)’e ve onun ailesine hakaret niteliğindeki karikatürlerin yayınlanmasındaki amaç ve niyet ne ise Filistin topraklarında tarihi camilerin gece kulüplerine ve eğlence merkezlerine dönüştürülmesindeki amaç ve niyet de odur.
Fakat bugün işgalci saldırgan devletin başbakanı Netanyahu’nun başlattığı ve Filistin’in tarihi kimliğini belirleyen İslâmî eserlerin Yahudi eserleri listesine alınmasıyla yürütülen savaş yeni bir stratejik savaştır. Bu savaş bütün dünya Müslümanlarını ilgilendirmektedir ve birlikte karşı durulması gerekir.
Bu savaşın öncelikle hedefinde olan mabed ise Mescidi Aksa’dır ve son zamanlarda bu mabedi hedef alan saldırıların, tehditlerin artması bu savaşın bir parçasını oluşturmaktadır. Bu konudaki değerlendirmelerimizi inşallah müteakip yazımızda dile getireceğiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.