LütfüOflaz'la Sohbet

LütfüOflaz'la Sohbet

Paşalar kendileri için konforlu cezaevi yaptırsın!

Paşalar kendileri için konforlu cezaevi yaptırsın!

- Lütfü Bey; 12 Eylül darbesinden hemen sonra atıldığınız cezaevinden çıktığınız gün, askeri hükümetin Adalet Bakanlığı’nı basmış ve “Paşalar cezaevlerini konforlu hale getirsinler; çünkü bir gün o cezaevlerine kendileri girecekler!” şeklinde bir uyarı yapmıştınız. İşte şimdi ordu komutanlığı da yapmış paşalar cezaevindeler. Uygun görürseniz bu haftaki sohbetimize bu konudaki değerlendirmelerinizi alarak başlayalım mı?
- Habervaktim, Haber 5 internet siteleri ile sosyalist Evrensel gazetesi, 12 Eylül döneminde askeri hükümetin Adalet Bakanlığı’nı nasıl bastığımı geçenlerde yeniden gündeme getirdi. İşte o baskında, bir gün generallerin de cezaevlerine gireceğini söylediğim o sözler, bugün gerçekleşti. O günlerde benim gibilerin atıldığı cezaevlerine bugün generaller girdi. Peki 12 Eylül döneminde cezaevlerinin durumu neydi? O dönemde cezaevleri tutuklulara günde beş vakit dayak atılan, işkence yapılan zulüm evleriydi. Yine o günlerde cezaevleri bir yatakta üç mahkûmun üst üste yattığı, on kişilik koğuşa otuz kişinin doldurulduğu, her türlü sağlıksızlığın at koşturduğu zulüm evleriydi. Öylesine zulüm evleriydi ki, bir gün buralardan çıkıp özgürlüğünüze kavuşsanız bile, artık sağlığınıza kavuşmanız mümkün değildi. Oralarda, ruhunuza, bedeninize kazılan zulüm izlerinden artık kurtulmanız mümkün değildi. İşte cezaevinden çıkıp Adalet Bakanlığı’nı bastığım gün, cezaevlerindeki bu sağlıksız koşulları protesto etmek için, “Paşalar cezaevlerinin koşullarını iyileştirsinler; hatta konforlu hale getirsinler; çünkü bir gün o cezaevlerine kendileri girecekler!” demiştim. Bu sözlerim darbeciliği meslek haline getiren paşaların kulağına küpe olsun istemiştim. O gün olmaz sanılanlar bakın bugün oldu. Dokunulmaz sanılanlara bakın bugün dokunuldu. Darbecilik suçlamasıyla paşalar cezaevine konuldu. Neyse ki, 12 Eylül döneminin cezaevlerine göre daha iyi; onların konulduğu cezaevinin koşulları. Öyle de olmalı. Hiç kimseye ne sorgulamada, ne yargılamada, ne de cezaevinde geçmişteki darbe dönemlerinde olduğu gibi zulümler yapılmamalı. Türkiye’de bu konuda mesafe alındı; alınmadık mesafeler de alınmalı.
PAZARA DEĞİL MEZARA KADAR DARBE AVUKATI!
- Genelkurmay Başkanlığı, AK Parti’yi bitirme planı olarak bilinen İrticayla Mücadele Planı’nı doğrulayacak bazı deliller bulunduğunu, askeri savcılık da Balyoz Planı’nın darbe planı olabileceğini açıkladı. Ne düşünüyorsunuz bu gelişmeler hakkında?
- Hani bazen düşünüyorum da, ordumuzu yönetenlerin darbeciliğe karşı tavır alma ihtimali var; ama Deniz Baykal gibi CHP’yi yönetenlerin darbeciliğe karşı tavır alma ihtimali var mı? Mesela Genelkurmay Başkanlığı “Ergenekoncular’ın da, Balyozcular’ın da darbeci olduklarına kanaat getirilmiştir” diye bir açıklama yapsa, Deniz Baykal yine de Ergenekoncular’ın, Balyozcular’ın avukatlığını yapmaz mı? Hatta onları yargılayan mahkeme, “Ergenekoncular’ın da, Balyozcular’ın da darbeci olduklarına karar verilmiştir” dese, Deniz Baykal yine de Ergenekoncular’ı, Balyozcular’ı savunmaz mı? Peki bu bize neyi gösteriyor? Ülkemizde darbecilerin ipliğinin çıktığı pazara kadar değil, mezara kadar avukatlığını yapacak olanların varlığını gösteriyor! Bunların darbecilerin daimi avukatı olduklarını; pazara kadar değil mezara kadar darbecilerin avukatlığını yapacaklarını gösteriyor! Zaten gerçek de şu ki, darbeleri sadece ordu yapmıyor. Darbeler ordunun, “Ordu göreve” diyen sivillerin, büyük sermayenin, medyanın, bürokrasinin işbirliğiyle yapılıyor. Bunların işbirliği yapması sonucunda darbeler gerçekleşiyor. Kısacası, büyük sermaye, medya, yargı, üniversite gibi kurumlar içinde de darbeciliğin pazara kadar değil, mezara kadar avukatlığını yapacaklar bulunuyor! Neyse ki, ülkemizde demokrasinin avukatlığını yapacak olanlar da çoğalıyor. Bir ülkede demokrasinin avukatlığını yapacaklar çoğalır, darbeciliğin avukatlığını yapacaklar azalırsa, o ülke demokrasiye doğru yol alır. Görünen o ki, Türkiye demokrasiye doğru yol alıyor ağır ağır…
GAZETEYİ DÜKKANA BENZETEN GAZETECİ!
- Başbakan Erdoğan’ın holding medyasının patronlarına seslenerek beğenmediği köşe yazarlarını şikâyet etmesi, hatta onların işlerine son verilmesini ima etmesi, bu arada da gazeteleri dükkana benzetmesi tepkilere neden oldu. Başbakan demokrat olmamakla suçlandı. Sizin bu konudaki yorumunuz nedir?
- Demokrasilerde bir Başbakan’ın yazdıklarını beğenmediği insanlara sansür uygulanmasını teşvik etme hakkı var mı? Hatta onların işten atılmasını ima etme hakkı var mı? Mesela ben emperyalist-kapitalist sistemin düşmanıyım. Bu zulüm ve sömürü sisteminin düşmanıyım. Bunun yerine insanca-hakça bir sistemin kurulmasından yanayım. Bu bağlamda NATO, IMF gibi emperyalist-kapitalist sistemin kurumlarına karşıyım. Başbakan bunlara karşı değil diye Başbakan’ın istediği şekilde konuşmak, yazmak zorunda mıyım? Bu ve benzeri konularda Başbakan’ı eleştirmemek zorunda mıyım? Nitekim kendisini eleştirmem nedeniyle Başbakan hayli şikâyetçi oldu benden. Başbakan’ın eleştiriye böylesine tahammülsüzlüğü neden? Başbakan tahammüllü olmalı. Düşüncelerini beğenmediği insanları patronlarına şikâyet edip, onların ekmekleriyle oynamamalı. Konunun bir yanı bu. Diğer yanı da şu: Başbakan’ı demokrat olmamakla suçlayan holding medyasının yazarları gerçekten demokrat mı? Bunlar askeri darbelerle demokrasiyi katleden darbecileri hep alkışlamadılar mı? Darbecilerin karşısında hazırola geçip, emir komuta zincirine dahil olmadılar mı? Kendileri demokrat olmayanların Başbakan’ı demokrat olmamakla suçlamaya hakları var mı? Kaldı ki bunların özgürlüğü, zaten çalıştıkları holdingin çıkarlarıyla sınırlı. Bunlar holding patronlarının çıkarlarını hiç dikkate almadan özgürce yazıyorlar mı? Mesela bunlardan biri olan Emin Çölaşan, holding medyasının amiral gemisi denen Hürriyet gazetesinden kovulunca, yıllardan beri patronunun çıkarları uğruna yazılarına sansür uygulandığını anlatmadı mı? Ayrıca bugün Başbakan’ın medyayı bir dükkana, bir ticarethaneye benzetmesine karşı çıkanlar, holding medyasının bir numaralı yöneticilerinden Zafer Mutlu’nun, “Biz gazetecilik yapmıyoruz; bir dükkan açtık, ticaret yapıyoruz” diye övündüğünü de unutmamalı. Medyayı halkı bilgilendirme aracı olarak değil, para kazanma aracı olarak görenlerin basın özgürlüğünden söz etmeye hakları var mı?


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
LütfüOflaz'la Sohbet Arşivi